25 Aralık 2011 Pazar

bir şehir uyurken


kar yağıyor. şehir heyecanlı, yolları bembeyaz olur mu acaba?... olmaz. kalın yağarsa, olmaz işte. olmadı nitekim, eridi gitti bu ilk kar. biliyor musun, ben ilk öyle doya doya karı, izmirde görmüştüm. öğrenciliğimin 2. yılıydı ve gariptir, izmire de belki en çok karın yağdığı yıldı. sırf doyayım diye uzun yollardan yürümüştüm yurda, 525 e binmemiştim üşümek pahasına... öğrencilik böyledir işte. garip. yalnızlık olurdu bol bol ve o yurt zaten, kalabalık yalnızlığımızdı...

konumuza dönersek; ben karı hep severim. yağsa da donsak diye değil. ne bileyim, küçükken okul tatil olur belki diye hep isterdim de nadir yağardı; belki o birikmiş istekleri hala tüketiyorum hala rezervim dolu dolu ne biliyim. belki de kar, çoğu sokağı parlatıyor bembeyaz sarıyordur, pamuk gibi ve pamuklu giyinsen, biliyorsun daha az üşünür.

kış alıp gidiyor mevsimi. üşütüyor. ben de hastayım hep. toparlamak güç. kış olunca hasta olmasak henüz kar yağmamış manasız soğuk zamanlarımız, üvey kalacaktı belki, kimbilir...

hayatım değişiyor öte yandan. yeni bir işe başlıyorum. hep kaçmak istediğimi, o stresli işte nispeten daha az yoğun bir işe geçiyorum. nefes alamıyordum. almak için. daha rahatlık için. toparlamak için kendimi... ve hüzün. emeğinin yitip gitmesi, kendin yazsan da sonunu, yine de mutlu bir bitiş mi bilememekten ve her ayrılığın yeni başlangıç olmasından bağımsız, yarattığı ayrık bir burukluk işte. bir yandan heyecan...

bana dua et.

Hiç yorum yok: