17 Haziran 2010 Perşembe

masa başı

iki tarafıyız hala o masanın. birimizde sahipsiz duygularını kapsama telaşı diğerinde, koşar adım uzaklaşma hırsı. batak hisler, geçmiş gelecek yada şimdi-hayır hiçbiri zarf olmayacak, yani bu aşka zaman... inkarı mecburi, çünkü o kadar tatlı ki şu yaşananlar ve bizle birlikte yaşlanmayanlar. bembeyaz görebilmek mesela karşısındakini, hep öyle hatırlayabilmek, yaşanan yada yaşanamamış ne varsa, hayallerle beslemek-kudret.

itiraflar daha sonra... aslında olduklarımızın, birbir dökülüvermesi. güneşli bir havaya yağmur nasıl yakışırsa. zamansız, ama zaman derdi değil ki iki tarafı da, yangından belki en son kurtarılacakkken bu imkansız aşk, zaten yangın yeri kaçanlarsa, ne hacet efkara... keşkeler çok saçma bu bakımdan, böyle heybetli olanı değil mi insanı tapmaya çağıran kendine, alalade olsa zaten unutulmak boyun borcu...

biran gözlerde anlamak aslında konuşulanlardan ötesini. gözlerde birar siyah güvercin beslediğini farketmek, oluk oluk göz pınarlarının içine akan yaşlarını ve de. hep engeller varken, pozitif ayrımcı bu engelli aşka hayaller ve hayallerle seve seve avunmak bu bakımdan...

Hiç yorum yok: