26 Kasım 2009 Perşembe

Sağır bir adam ve konserde

Vay anasını ve ben ölmüşüm haberdar değilim. Yazamazsa ölecek hastalığım bitmiş, nekahat dönemindeyim ve kendimin yaptığı bu hastalık sürecimin ürünü, blogu yani seni, dolayısı ile sizleri kenara bıraktım, artık hayat diye kendi halinde takılmanın halleriyle yaşıyorum. Yazmak güzel şey, ellerinle dokunmak ve nice bakirliği nice açılmamış dimağların emrine, belki bir gün aldırış edebilirler ihtimal avcılığı ile sunmak, ancak aradıklarım ile yaşadıklarım arasında bambaşka bir yol tutuyorsam, keza şuan öyle gibiyim, yazmamak ile başa çıkmak zorundayım. Korkularım su yüzünde, gibi, ama susuyorum, ne kadar konuşsak sadece laf kalabalığı, susmak en azından bir seçim olsun, benim için. Ama yazmaya çalışmadan, sadece içimden geleni dökmeye devam etmek planındayım yada öyle olacak gibi geliyor. Belki yeniden bahar gelir ve buzlarım çözülür, o zaman dökerim içimdeki donmuş denizleri, boğulmaktan olur şikayetim vede, karaya çıkar içimdeki duygular, evrimin son halkası; suya veda.

Şimdi bir veda havası çalıyorum ve ben izinli olarak yokum bir süre, varlığımın yokluk yansımasına alıştıysan zaten, yokken bile yokmuşum sana koymaz ama arar yeniden gözlerin diye bırakıyorum bu notu. Yokum ve bayram diye o kentten bu kente, bir dolu yolculuk ve para sarfedeceğim. Zorunlu olduklarıma, keyif kaplayıp, gülüyorum, gülümsemeler diye kırpıp tenzilat yapıyorum, gülüm gülüm ise, gülüyoruz işte.

Kavurma yiyeceğim bir bayram arefesindeyim. Etobur içgüdülerim yanımda, hırpani savrukluğum içcebimde, dön baba dönelim, memleket gezeceğiz, el öpeceğiz, el öptüreceğiz, biraz cemiyette pişip, adam olacağız. Öyle ya, takvim sürüyor doygunluğumuzu zamana, biz zamanlık değil anlık yaşayandık, ne çabuk yıllandık, ama yaş 28. Boşverelim, laf ebeliğini, benim işim keyif tatmak.

Herkesin nasibine, paylaşmak düşsün, tabi paylaşıldıkça keyiflendirenlerden. İyi bayramlar.

Hiç yorum yok: