kaç aşk borçluysam, doğduğuma ve yaşadığıma, sanırsam yeterince ödeyememişim. kış geliyor ve açmıyor diye baharın şikayetçi olduğum tomurcuklarım, zamansız hareketlenmelerde ve ben yine endişe içindeyim. vakitsiz öten horoz, bu bünye ve başı bir sabah namazı sonrası ile boğazı bismillah ile çalınacak nar yırtığı kareografisine yurtluk edecek ve yine kaderime küseceğim. susuyordum uzun zamandır, hayat bana bir şey vermediğinden ben de elimdekiylen idare eden öyle mazbut, öyle adım adım yürüyen bir memur havası ile yaşarken, yağmurun yağdığını fark ettim ve yaşama döndüm, ama kış dediğimiz şey evde geçiyor. insan denilen canlı ayı diye tabir edip birbirini kınıyor da, kış olunca da onlar uykuyu ziyan edip kendi inlerinde sıkıntıdan çatlıyor. galiba sorun derinde ve çözülmemeli, ben düzen diye uydurduğum bir çok denklemi çözülmemesi üzerine kurguladım ve basitliği sadece vakit kazandırır, hayat bir vakit ziyanına dönüşür; değmeli ve şimdilik susmalı.
her neyse, hayatın farkına vardım bu aralar. farklı renk lazım ve gökkuşaklarına tırmandım bu ara, hayat yukarılardan, inanmazsın, daha renkli, renklere ordan özeniliyor. yaşamak da lazım diyor insan kendine, yaşamak da, vazgeçmeden; vakit yaratarak, vaktin doluşu bir trenin kalkıp gitmesine bağlanmamalı, kendinin yorularak yerine oturmana bağlanmalı sadece. ellerinle yaşarken, dudaklarına eklemek lazım biraz da sevgileri diye hayıflanıyor insan evladı, ama tek kişilik öpmek eylemi işteş yapılamıyor. biraz öksüzüm ez cümle, yarımlık mirası, tamamlanmaya muhtaçlık ve açlık; maalesef lafını çiviliyor ağza.
güzel şeyler de olacak elbet ve oluyor. haftasonu bir misafirim var ve aşkın başkenti bu kent oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder