sana anlatamadıklarım var; bu çene bu ağız bu gırtlak; ama tam takır, varlığına muhtaç kelimeler. güçsüzüm böylece, yumruklarımı sıkıyorsam, ağlamamak için, biraz daha düşüp, harcanmamak başka ellerde.
şimdi boşverelim. sana seni anlatmalı asıl. nasıl ki, kışın çığırdığım bir türküysen baharı getiriyorsan notalarla, öyle bu gece. ne demek yokluk, ne demek hayal, sadece atan şu kalp yeter ve özlemedikçe olamayacak kadar yalan kalacaksın ve özlediğimce var olacak... işte sana binlerce harf ve kriptosu hala ellerinde bunca ziyan cümlenin, hepsinde mana, hepsinde manalı sen, kaybedilmemiş, aldatılmamış; bembeyaz.
kanma ve gitme sabaha. gündüzümde de kal yada gündüzlerimi sana taşıyayım. batıyor vücudunun iz yaptığı, bu, artık, hayal anlayışım, her gün biraz daha kanıyor ellerim. daha da acıtıyor artık. sen de yaşamak derim ben, senle yaşamak, sele yaşamak, bile yaşamak hatta, ama neylemek yerine bir amin'in konusunun, bak bu akşam; bu dağınık sofranın prensesi; bu sefil yalnızlığın ana fikri; bir kuş cıvıltısının henüz kafesli hali; sevdiğim, canım, ait olduğum.
bir eksen; nefes alıp vermelerim senden uzak, ama bir çember unsuru, kaçmalarım, ne kadar kaçsam, uydun olarak kalacağım; uzayında yüzerken daha da boğulacağım bu boşlukta; senin çekimin evreninde nefesine sığınacağım usul usul; karışacağım tozuna toprağına; en nihayet, kanımla çamur olacağız. senden olacağım sonunda cismen, ellerine sürüneceğim, benden de olsa, bitecek artık bu kısır kavrulmalarım, bu tavada; bu pişmelerim...
gel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder