23 Haziran 2009 Salı

Şimdi dersin ya, anlat diye..
Nasıl anlatayım, nasıl dökeyim dile,
nasıl kurtulsam dilimin ağırlığından,
vebali büyük acının ve kahrı sıradan.
Dinle ellerini tutamamanın tahakkümünü
ve acısını gerilerinden koşmanın içinde olmadığım kalabalığının;
yorulmamışken ayrıyeten yetim acılarımın tümünü...

Birlikte doğmuşuz, 2 ay olmuş aramız.
Memeni alıp ağzıma götürürmüşüm,
aynı kundakta geçmiş çocukluk sıramız.
Sonra ağır bir hastalık tesadüf etmiş sana,
ayrılmış birlikteliğimiz artık kundakta;
seni koyuvermişim, unutmuşum.

Şimdi aynı susuz tuzlu dudaklar gibi suskunluğum.
Konuştuğum bir kelime bile katlime ferman olur.
Kızgınlığım adressiz sadece kapımda sabahlar,
seni koyamadığım anılarıma, sanmam birşey derman olur.

Büyüdüm sensiz, sen hala yatakta kaldın.
Kardeş gibiyken sonrası abin olmuştum...
gerili yay gibi kayıp künyende adın,
bilmediğin dünyaya dair olmadı hiç umudun.
Ordan oraya sadece kucakta bir seyrüseferdeydin,
doktor peşi dolaşıp, tıp fakültesi gezginiydin.
Çare bulamadılar derdine, beyninin hasarı ağırdı.
istemsiz kasıyordun sadece kendini
sessizdi çığlıkların, yardımın kulakları sağırdı....

Yılların bir yatakta sadece televizyon önünde,
bir menekşe saksıda sanki yada yaşayan bir yastık gibi geçti.
Kucakta gidiyordun nereye gitsen,
anlatamıyordun derdini, kullanamıyordun dilini.
İsyanın da olamıyordu, kaderin yakasına yapışamıyordun,
bilinçliydi gözlerin ancak sımsıkı bir yumruktu sadece ellerin.

Hep öyle bilmiştim seni, garipti duygularım sana karşı.
Seviyordum elbet ama cismen ve belki ismen.
Ardında kalmaktandı belki, hiç dünyana girmeyişim.
Benim dünyam dışarısıyıdı, seninki sadece dört duvar.

Sonrası bir tel geldi ansızın gece vakti.
Babamdı telefondaki ses,
kaybettik Evren'i, başın sağolsun dedi.
İçime bir sızı girdi sanki, kurtuluşmuştun belli ki,
ama acının dinişi başka acılara mani olamadı...
Ertesi günü morgta, başındaydık.
Halamın koluna giriyordum, evladım diye bana sarıldı,
çaresiz kaldım sadece, teskin edemedim anneni...
1 saat sonra kıldık namazını, tabutta bir periydin artık.
Kolunun birini taşıdım bir müddet...
Ağlayamıyordum kazılı kabrinin başında.
Edilen dualara anlamadığım aminler ağzımda,
toprağa bakıyordum muhasebe eder gibi.
Toprak örttü sonra artık serbest kalmış bedenini,
ben yine serseri, ben yine; sadece gittim.
Kabristan çıkışında bir küçük çocuk gördüm,
birkaç çukulata sıkıştırdım eline birden.
Kurtulmaktı amacım bir an önce,
geçende sana verdiğim çukulata sözünden.

Şimdi gözyaşlarım yine yok, hala yoksulunum.
Özlemeyi bile beceremiyorum, ama dişim sızlıyor.
Nasıl olurdu acaba diyorum birlikte büyüseydik,
sırlarımız olur muydu bize özel, bize ait,
kol kola gezebilir miydik, sensiz gezdiğim o sokaklarda;
yoksa ben yine kaybeder miyidim seni...
Hangimiz engelliydi, yoksa tek özürlü yoksa ben miyidim,
şimdi bile beceremiyorum hesaplaşmayı yasınla, baksana.

Bekleme beni, ben seni hiç hak etmedim.
Toprak atarken de, sen yatarken de.
İyi bir kuzen olamadım sana.
Bir lekeyim ancak kandili sönmüş fenerde.
Sen yoksulluğumun prensesisin,
tahtının marangozuyum, tahtın benim gibi pejmurde.
Her türlü kaybettim yani,
ama biliyorum ki hak etmediğim halde,
affedeceksin beni.

Hiç yorum yok: