Hep hatalı benim, hep yanlış zamanlarının adamıyım, öyle değil mi?.. Ne bağlanılabilecek biriyim; yelkenlerin fora, ne de göğsüne başını yaslıyacağın bir sevgili, güveninde oluşan yekpare bir çöküntü... Düpedüz bir hayalkırıklığı yada gönül firarisi.
Neden de üzülüyorsam yada hala bu sabrım nedense, bunu da bilemiyorum; bu bakımdan çözemediklerim arasına ben de dahilim. Düşünsene patlamaya hazır bir bomba her daim ellerim arasında ve ben hangi renkli kabloyu keseceğini bilmez bir yoldan geçen alalade biri; zaten bombanın sahibi de kırgın kopmuş gitmiş birisi.
Enkaz da olabiliriz, aslında hiç kurulmadı kentimiz ve belki varsa o kentten sürgünde, iki habersiz hayat lekesiyiz, çıkmıyoruz aşkın ellerinden, kime bulaşsak iğretiyiz. Aynı olmamız da bir muamma öte yandan, belki birbirine akan iki bahar coşgunu dereyiz, anca birimize engel oluruz ama ne bileyim hep böyle yarımız ve nereye aksak zayi olacak sularımız...
Bense, tek başına ağzı bozuk bir bıçak oldum senden ayrıyken, neyi kessem kırıyorum kalbini ama bıçaklığın doğası bu; hep cerahat; ellerim, kollarım, vücudum... Sense sırtı bana dönük bir iskambilsin, açsam büyüsü kaçacak ve kaderim hep o kartın tersinde, sadece pürüzsüz sırtını sever avunurum ve umut ederim keşke resmin çıksa; kaç olduğun mühim değil...
Umut mahkumu; garip bir kayıbım, her elektrik direğinde asılı, sana ulaşması şüpheli, bir serseri akım mağduru, bulanın insanlık namına keşke sana getiresi'yim...
Hadi yeniden uç, sevdiğim kanatların hiçbir zaman benim olmayacaklar ve ben kendi uçağımı icad edene kadar seni hep uzaklardan seveceğim. Yerin kafes olmayacak, pençelerine bağlı bir yürek olsun benden sana göç yolluğu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder