29 Haziran 2009 Pazartesi

Ahval ve Şerait

Maalesef yazı yazmada yaşadığım sıkıntılar var, ya bazen kendimi yeterince ifade edebildiğimi yeterince hissedemiyorum yada yeterince ilgi çekici olmadığım kanısı ile tümden yelkenleri suya seriveriyorum efendim. Çok yaşayıp, az şey anlatan insanlara öykünmem de belki bunda etkendir. Ha diyceksin(iz), her gün bir yazı yazıyorsun mübarek, bu ne yaman çelişki diye; el cevap; bana yetersiz. Daha da yazmalıyım, en çok ve en verimli olarak, belki daha da fazla. En verimli çağımda geyiğini yapmayacağım ama korkarım bu furyadan bir süre sonra kopacağım, pek çok şeyi muhteşem şekilde anlatamasam da, kendime dair yaptığım en nadir, belki en kayda değer şey bu blog. Yeni insanlar tanıdım sayesinde, anlatamadıklarımı anlattım; bazen bir sevgi aradım, aramaya devam ediyorum ve edeceğim. Hakeza yarın cayarsam yazmaktan, mutlaka birilerini bir şekilde çekecek bu yazılar, en azından ben bunca yazdığım ve yazacağım yazıları karşılıksızca yazma sebebim olarak hep bunu gördüm, görüyorum.

Haftasonu biraz iyi biraz da her zamanki gibi durağan geçti. Cuma günü, işyerinden bir arkadaşın evlenmesinden kaynaklı ve onların herkesle bu durumu paylaşma isteğinden ateşlenen bir düğün hadisesine davetliydim. Ama işin garibi, o gün işyerinden arkadaşım olan ve her düğüne giden bayan gibi ben en güzel olmalıyım, belki ben de orda koca bulurum, olmadı Şamdan'a çıkarım ne biliyim arayışı içerisindei gidip savaş boyalarını sürüp süslenmesi gerekiyordu ve işyerindeki nöbet sırası ondaydı. Haliyle bana gelecek sıradan ne kadar tırtıklarsam benimkisi o kadar kolay geçer düsturu ile atladım, evlat edindim, hem o günü hem de onun haftasını. Azıcık derken hepsini götürmüşsün diye serzenişte bulunmayalım, sona kalan dona kalır bir an önce olsun bitsin. Her neyse, o gün davetiyenin söylediğine göre 20.30daki başlangıça hem bu durumdan hem de tee anasının örekesinde olmasından, 21.00e vararken ordaydık. Uzak olmasından ötürü işyerinden bir abimize rica ettik giderlerken de beni aldılar. Tabi bir abimiz daha ricacıydık, toplam 4 kişilik bir kadroyla o saatlerde ordaydık. Düğünün yapılacağı yer, bir buz paten pisti ve 2 büyük havuz barındıran Buzzpark diye bir yerdi. Havuzların büyüklüğü ve orda yapılan etkinliğin tarzına aykırıydı, insnlar oynamak isteyeceklerdi ama suda değil, hepsi şıkşıkıdım giyinmişlerdi. Neyse dedik kendimize yer beğenelim diye küçük havuzun yanından ilerlerken, arabya son katılan abimizin, havuza yakın yürüyüşü dolayısıyla kayan ayağı ile kendini 1 saniye içinde huvuzda bulduğu bir sahne ile karşılaştım. Adam 1 metre önümde ilerlerken, birden kayıp düşmesi ile kahkaha tufanı ve tabi olayın şaşkınlığı ile, hemen yan masadaki eşi ile oturmuş yine işyerinden sevdiğim bir abimizin dizlerinde buldum kendimi, kahkahalarla gülüyordum keza. Utancın da verdiği bir vakur durumla, abimizin eşiyle birlikte oturduğu masaya davet edildim haliyle. Küçük çocukları da vardı, yan tarafta da başka 2 çift oturmuştu, tanımıyorduk. Aslında aile saadetine kuş kondurmak istemem, ne işim vardı benim orda ama, davete icabet farz hesabı, oturmuş bulunduk. Suya düşen abimiz ise bu arada tuvalete hışım hızıyla gitmişti, yine kalabalıktan başka biri onu evine götürmeye gönüllü olmuştu. Ben ise hala gülüyordum, önümde olan bitene. Her neyse, düğündeydik atış serbestti ama abimizin hanımının kapalı oluşu ve tabi onun içki kullanmayışı beni de kayısı suyuna yönlendirdi. Biraz sıkıcıydı haliyle ama sonra eve gitmeleri icap etti ve onlarla birlikte kalkıp diğer arkadaşların yanına geçtim iyi oldu muhabbet. Pek uzamadan kalktık ordan, eve uzandım. Herkesin ailecek veya sevgilisi ile katıldığı orada yalnız bulunup bir kez daha yalnız şekilde eve dönmek zor geldi ama çaresizdim.

Ertesi gün sadece yatış ve spor vardı. Dizi izleyip günü kah peygamber vitesinde kahsa boşa alıp gün boyu dinlendim.

Pazar günü dinlenmekten canına tak diyen biri olarak bedenimi dışarı atıp biraz dolaşmaya karar verdim. Tam evden çıkmıştım ve Setbaşındaki çınardan aşağı süzülüyordum ki, hatun yaptı yapalı defterinden silindiğimiz arkadaşlarımızdan olan Serdar'ı aramak geldi aklıma. Hatun olabilirdi yanında, ama yüzümüzü kızarttık ve aradık derken, uykulu bir ses napıyon lan felan diye pineklemeye başladı. Olm öldün mü yaşıyor musun, demeden, yorgunum yatıyorum edebiyatına sarınca, zihnim aydınlandı; arkadaş post ejaculation syndrom mağduru, yorgun bir erkekti. Her neyse, daha sonra yenge evde yatıp kalkıp, iş tutmaktan sıkılmış olmalı ki, bizim Serdar, nerdesin olm gel hazırlanalım çıkalım ayağına sardı birden. İyi dedim, koptum gittim. Kapıyı acan kardeşim, o kadar kazı çalışması sonrası haliyle beyaz bir benizle beni karşılamıştı. Naber felan demeden el ile vaziyetin ne olduğunu bayağı bir anlattı. Karşılıklı oturduk, derken bütün bu çalışmanın üzerinde olup bittiği yengemiz damladı ortama, ama o bayağı dinçti maşallah. Senin marş basmıyor, kanka itiyor herhalde seni diyemedim haliyle, iyi gördüm seni dedim. Çok uzatmadan, giyindiler ve çıktık. Bir yerde oturup iki üç şey içtikten sonra giysi türü bişiler almak için, çıktı keşfe. Ben 2 gömlek aldım Serdar beyimiz de yengemiz marifetiyle beni ikiye katladı. Ama laf aramızda güzel şeyler aldım, 3 hafta sonra tatilde olacak bir bünyeye göre gömleklerdi. Her neyse, Yeşil'de oturup bir şeyler içip Uludağ'a sırtımızı verip Bursa manzarasını birazcık daha tattıktan sonra balık yemeye gittik. Yeng'anım balıktan alerji kaparmış, biz de ona pideli köfte söyledik yan dükkandan. Her neyse bu besinleri gövdeye indirbikten sonra, yengenin tavladaki balı ve bizim Serdar'ı yerden yere vurduğunu anlatması ve Serdar'ın aga sen biliyor musun diye yırtmaya çalışması ve beni öne sürmesi ile kendimizi cafeler sokağında tavla başında bulduk. Yenge hızlı başladı, ama hakikaten çok şanslı ve oyun bilmez bir halde aldı o ilk 3 oyunu benden. Sonra şansını kullanamayacağı hataları ile 6-4lük skorla, kendisini anaokulundan mezun ettim. Tavlada çok hırslı olmaya gelmez ama hırslanmıştım, yoksa böyle acemiye çarpılmak ağır gelecekti; o bakımdan çok güzel oldu. Ordan bu dersle kalkıp evlere dağıldık, Serdar kardeşimin perşembe doğumgünüymüş, birşeyler yapmak üzere sözleştik bu arada.

Bu sabah saat 7den beri ayaktaki bir bünye bunca şeyi yazdı etti. Okumaya erinmeyelim, sevelelim sevilelim, vazelin ehm, ne diyorum ben ya...(uykusuzdur-hükümsüzdür.)

Hiç yorum yok: