27 Nisan 2009 Pazartesi

Nostalji

Yalnızlık öyle bir gem ki, koşturdukça insanın içini daha çok şaklatıyor.

Şimdi ben Tarkan dinleyip, seni anıyorum. Çok alakasız da olsa, küçükken vardı bu şarkılar ve halen varlar. Galiba bu bir hayali bir gerçeğe yada yitip gitmeyen birşeye bağlama isteğinin tezahürü. Anlatınca anlaşılamıyorsun keza, anlatmasan derdine derman değil şu hayat, sevilmeye çağırıyor koşa koşa, ki sevilmek sanki eski bir şarkı; aynısı yapılamıyor yada üstünden geçilemiyor.

Hiç tırnağın çekildi mi, benim olmuştu. Onun gibi, sanki tırnağım orda varmışçasına et örmüştü vücut. Şimdi sende bende öyle yitik bir organsın, ben kendi kendime örüyorum seni. Kokun başka bir mevsim, ben onu bekleyen bir arı, öyle garip bir figüran filmindeyim.

Bir şeyi bu kadar isteyip de olmaz ancak, istemesem belki yanımdaydın. Kanım akmaz şu an bile, en delikanlı yalanlara ambargo koymuşum, beklerken hala daha üşüyorum ellerimi sanli henüz bırakmışsın yada sen hiç mansiyonu olmayan bir yarışmanın en iyi bencil güzeli seçilmişsin, heyhat ben hala daha seni seçiyorum. Bir tatlı olman da ihtimal dahili ama susayıp şerbetine dalıyor nutkum ve hala karman çorman ağzım...

Ben ne zamandır sana karşı savaşıp yeniliyorum biliyor musun?... Bilme zaten, bu kendime yaptığım işkenceden bir gün beni kurtarırsın ümidi biter, o beni sonum olur korkarım. Ben elindeki moltof ile yanan kendini yakan bir devrimci olurum ancak, cesedim bir sokak köpeğine afiyet olur. Dahası sana kendini anlatmak için kimseye de zarar veremez, acıklı bir bilinmeyen olurum.

Hiç yorum yok: