9 Nisan 2009 Perşembe

Cuma arefesi

Perşembeyi devirdik ey halkım, eyleme bizi; bir gün daha kaldı; eccik sabır. Hee haftasonu olacak ve pazartesi olmayacak mı, bi'tabi olacak ve bu bir döngüye bağlayıp sevinen benliğimi psikopatlıktan terk etmeycek mi, elbette edecek. Bir tutam sevinmenin, işbu şartlar (h)altında bir zararı dokunmaz. Nasıl olsa ağlamayacağız mı be, sabahlar olmasın icabında... Her yuduım sevincin sonunu düşünmek çekilmezdir, kabul edilemezdir, sayın blog, pijamalarını giy ve mutluluğa dal, rahatlık mutluluktur...

Bugün nispeten daha az iş yükü vardı ama dışarıda öyle bir hava vardı ki, aklıma beden dersleri geldi okuldaki... Bir ara işyerinde, hocam dersi dışarıda yapalım diye espiri de yaptık ya, tarih benim bu ergen ve gem vurulmaz isteklerimi yazmayı versin, hasır altı edebilirse sevinirim. Bu arada kendimi çapkın bakışlarımla yakaladım ki sorma. İçimdeki eril yalnızlığın hayaleti dolaşırmış ve ben bunu Ayy Necatiii, Allah belanı versin diye basıp, da kendimi mahkemeye verecekmişim gibi nedense huylandım kendimden. Bahardan diye bir marka var zaten bu aralar ne kabahat işleyeceksem onun dükkanlarından alıyorum blog.

Suçlamayı çok seven ve günahı sahiplenmeyen benliğime yaraşır zaten. Kadınların herhangi hareketinden etkilenip, içindeki çayırlarda koşa oynayıp, içindeki kurallar bütünlerinden binaların oluşturduğu şehirden kaçıp, bir kampın ortasına kurduğum çadırda gökyüzüne bakarken yakaladım kendimi. Hayır arkadaşım bu kadar ego ve süperego çatışmasında benden ne verim alınır, çelişkideyim... Kendime çeki düzen vermeliyim de, bu yine iyi hallerim... Geçen yıl okulda eğitim alırken, derse giren bir hoca, bahar geldi diye sanırsam acayip hoşuma gittiydi. Artık içimde tutamadıydım da sesli düşünüyorum; yahu kadın git teneffüse çıkar yoksa ben gönül düşüreceğim, işin gücün yoksa uğraş şimdi benle, diye de, yanımda oturan anne diye seslendiğim kardeşim canım bitanem bir kız arkadaşa yakalandıydık, e haliyle o da sorumlu bir anne olarak çektiydi kulaklarımızı... Bir de orası Ankara'ydı burası Bursa arkadaşım, kızların hepsi göçmen kızları, İzmir gibi olmasa da, epey ortalama üstü. Hani Hoca diyor ya, bende hata var da hırsızda hiç mi yok günah diye, aynen onu diyorum bazen kendi kendime. Fakat bu da bir nevi kaçış'tır, sabır denen şey de var takaat denen de. Yoksa genciz, güçlüyüz derken Atatürk Stadyumunda alacağız soluğu, o bakımdan sakin ve derinden.. Eccik dayanmak lazım, ben bunu bilir, bunu söylerim blog(örnek bitiriş).

Dünya ve Bursa baharı giyinmiş, bir sen yoksun be blog. Tut elimden, heykelden Fomara'ya akalım... Şakası bir yana doğa canlandı. Yaz gelir; yanar ortalık, kış ve kara öykünürüm de bu yıl sanki tatsızdı kış. Kuru soğuk yaptı fazlasıyla. Kar yağacak kendini bulacak sokaklar, doğanın üreme emarelerinin sokakları bembeyaza boyaması ile başlayacak hikaye, sonra döllenen toprak şişmeye başlayacak, martı devirir devirmez topraktan fışkırıverecek... Bu yıl gökyüzünün toprak ile sevişmesinin, son kısmına yetişemedik ama belli ki bereketli bir maç olmuş, bahar birden patladı... Şimdilik herşey güzel ve baharda buralar başka güzelmiş... Yeşilin olduğu yer başka ve keşke yurdumun her yeri böyle yemyeşil olsa.

Hiç yorum yok: