Haftasonu dıştaydık, malumun sayın blog, bu hafta o bakımdan salı yani bugünden başladı. Sabah uykuya rağmen, silik bir dolma kalem yazısı gibydim, saç baş dağınık, kendinde olmayan bir benlik. 1-2 saat kendimde değilim, döneceğim, yazılı bir tabela asmalıydım, bak şimdi geldi aklıma. Uykusuzluk garip bir durum gerçekten, ne kadar uykusuz olursa insan o kadar, hayale açık oluyor bilinci. Sanrılar görebiliyor ve elleri gözlerine gidip kırpıştırıyor; halbuki sorun onda değil, ana merkezde... Pekala hayal görülebiliyor yani, beyin tam mesai ile çalışıyor, uykusuzken.Bakarsan, sayın blog, uykusuzluk fikri beni az heyecanladıran bir mevzu değil. Şöyle 2 gün uymumasam, mutlaka zor bir süreçte olurum ama yaratıcılığım muhtemelen tavan yapar. Sol omzumda bir melek, dizüsütünü tutan bir penguen ve ben-düşünsene: Hangi rengine kim bilir ne kulplar takardım hayatın. Kendimi daha iyi ifade eder miydim; bu konuda kararsızım işte. Muhtemelen, geçmişin bana yaptığı yada yapmadıkları suyun üstüne çıkardı. Hayaller ile olmayanlarını tamamlar ya insan, muhtemelen beni koyup giden bir arkadaş düşerdi aklıma, buraya dökerdim. Çok lezzetli mi olurdu peki; onu da sanmıyorum. En mahremlerimi buraya döküyorum ama bir kayd-ı şartla; anlatılabilirlik süzgecinden süzdükten sonra... O süzgeçi ters çevirip kafama geçirmiş olacağımdan, uykuzuluk ve yazmak birazcık; yapması keyifli ama sonucu keyifli olmayan bir hadise olmalı. (Bu duruma uygun örnek yine o süzgeçe takıldı, kusura bakma, blogcuğum)
Ama resim yapmak lazım mutlaka, o halle. Alacaksın ince uçlu kurşun kalemi, girişiceksin bembeyaz kağıda. Oyacaksın bağrını beyazların, karaları yerleştirip; en depresif, en kaotik ve en mahrem hayallerini çizeceksin. Uykusuz olmadan, ama can sıkıntısından yaz tatillerinde karikatür çiziyordum, bu arada. Yaratıcılık sınırım, ancak 2 cümle ile kısıtlı olduğundan, kendi yaratımım hikayeler yerine sevdiğim karikatürleri çizmek hoşuma gider olmuştu. Bilgisayarı son ses açıp, bir fotokopi ders notunun arkasına can sıkıntısını gravürlerdim arada sırada. Yine aynı ve her zaman ki çelişik durumum sürerdi, çünkü yaptıklarımı beğendirecek kimsem yoktu. Düşünsene hatta saçmalamasana sayın blog, yaz tatilleri okuldan gönülsüz uzaklaştığın ve arkadaşlarının tümünün yazlık semalarına kaydığı zamanlar değil midir?... O bakımdan ben de kendi neslimden birine beğendiremedğimden, anneme gösterecek değildim onları herhalde... Hani sıkarsak onu da anlatırım ama o kadının gözlerindeki; Aman Allahım ben bir canavar mı yarattım bakışlarını, uykusuz da olsam çizemem; kocaman 2 tane göz ve bana bakıyorlardı anlamsız ve anlamaya çalışarak... Tamam tamam, o kadar da acınacak halde değillerdi, hatta bir kaç yıl sonra, arada birinin akıbetini unutup, verdiğim arkadaşımın odasını süslerken bulmuştum, kendi yaptığım karikatürlerin... Afferin bana demiştim kendime, hatta o gün; sanırsam sayılıdır benim açımdan... Bir şiirimi de yazdırmıştı asmıştı odasına, ah be Cemal...Neyse uykusuzluk diyordum ya, aklıma başka bir anım geldi. Askerdeyken, bulunduğumuz ilçeden başka bir ilçeye ilçemizdeki şehit ve gazi yakınlarının listesini alabilmek için yollanmıştım komutanın emriyle. Almıştım almasına da, her kahraman gibi sonunu düşünemediğim için, dönüş olayı zora sarmıştı. Ben de, o ilçedeki karakola giderek yardım talep etmiştim. Bir jandarma
arabası ile ilçe yol ayrımına gidip, il merkezinden benim ilçeye gidecek son arabayı beklemeye koyulmuştuk bir uzman çavuşla. Gelen giden yokken, bir kamyonu gözüne kestiren, uzman el edip durdurdu. Biraz eveledi geveledi ve bana el ettiydi. Koşa koşa gidip atlamıştım kamyona, meğer bizim ilçeye gidermiş. Adamla muhabbeti kurdum tabi arada. kamyoncu muhabbeti iyidir fakat bekarsa. Belden aşağıdır ama abartılarla süslü erotik ve ponografik hikayeleri, espirili anlatımları o kadar yola bu adamlar yalnız nasıl dayanıyorlar sorusuna cevap gibidir: E haliyle dayılar kuruyorlardır kafalarından... Malum askerdik, haki yeşillerden sıkılıp kadın sesine hasret, seyrine ise can adayacak semalarda uçuyorduk, ama sükuutu hayaldi, dediğim üzere; abimiz bir ev babası idi. Ha nerden çıktı bu geldi diyeceksin aklına; uykusuzluğunu anlatmıştı adam. Bana bir karışım önermişti, o uykusuz 3 gün dayandırıyormuş, onun sözüyle. 1 gripin yada aspirin bir de maden suyu ilaçmış. Ha, bana hayallerden felan bahsetmedi ama Allah muhafaza, bir de uykusuzluk tesiri ile hayallere dalarsa, o zaman sermaye kedilik olur. Demem o ki, hiç denemedim bu karışımı ama, belki uykuyu kovuyordur gerçekten ancak hayallere buyur gel diyordur. O zaman o yollar işte muhabbet bağı olmaz da ne olur, be blog... Yine uykusuz bir nöbet hikayem daha vardı ama bu kadar militarizm yetsin bu seferlik, bağışla beni.Bu arada bugün, işyerinin bir arabasıyla müşteri ziyareti gerçekleştirdim. Yağmur ve çamur ve hatta bilmediğim sokakları 0 bir megane ile arşınlamışım, daha ne isterim ki..
. Sabahlar olmasın, suyundan da koy blog. Özlemişim araba kullanmayı. Uykusuzum ya şimdi araba amacerama girişeceğim, olmayacak... Uzun konu be gözüm o da uzun konu, ehliyet almak kolay mı ha, hele anlatması mahdut ehliyetliye çalarken bu uykusuz zeka ile, ha...Böyle olmadı, örnek bitirişlerime bir yenisini daha eklemeliyim, ehhm. Kah güldük, kah eğlendik, kah dıngıldadık. Bir kusurumuz varsa, hele ki bibiklenme sayın arakadaşım neviinden itirazlarınız varsa, özür dileriz. Çay uykuma engel olmasa, şirketten olurdu kuşkusuz... Sağlık olsun, bekledik de gelmedi olmasın, mumlar elimizde yanmış çok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder