10 Mart 2009 Salı

Afrodizyak

Ellerini tutup, kucağımda saklamak kaynağını. Sonra dudaklarında arayıp nice hezeyanı, heyecanlara yelken açmak; yeniden ve daha ötesine... Sınırsız ve koşutsuz, yörüngende kimbilir kaç yıl deyip, kütle çekimine yenik düşürmek, cisimlerin kaderi deyip her değerlimizi, en kıymetlimizi. Beklemeye doymadan, soluk bile alamadan, nefessiz derinlere dalmak; vurgundan kaçan dalgıç misali, ama gönüllü bir sünger avcısı olarak mercanlarına... Bir yudum daha senden alıp, tadında dinlendirmek damağımı ve kana kana içmelere adamak kendimi bu sefer...

Çık gel gecenin ıssız bıraktığı bu haneye, sorgusuz sualsiz en aşık, en deli halimle ve en hazırken sana, yine düşlerine dalmışım; gel uyandırmadan öp beni bu uykunun sarmallarındayken; şu an. Gece dakikalarla oynaşırken, bir saatin bile gözü bağlanmış iken hele, 2 saniye sende kalsa şu; bana ağır bedenim; sana aşkı bağışlamaz mı, sorgulatmaz mı sana ilk gençliğinin kuytu rüyalarını yorganlardan çözüp bedenini... Formüller nemlenmiş, sobam matematikle ısınır; gel kurut beni bu madde dünyasının yapaylığından. Sana yanamayan, bir cehennemlik daha tutuşamayan, bu ellerim, cennete davet ediyor seni.

Hayali gerçeğinden çekici kadınım.. Bir gecenin, su sesine kulak kesilmiş anda, adımlarının sesine hasretken kulaklarım, reva gördüğün yokluğun ve bir el tutuşmanın bile uzak olduğu gerçekleri artık hayalleştirmeli...

İyi geceler, gecene ve göremediğin yıldızlarına. Seni beklemek bir and ve ben bu andın en ateşli okuyanıyım, sana adamışım, seni öptüğümden beri sana kilitli dudaklarımın ürünü söylemlerimi. Bir gece daha olmasan azaltmaz heyecanımı; ama uykulardan zaman çalıp seni beklerim gecenin en düşe elverişli parkında, ıssız soğuğun beklenenin gelmeyeceğine dair vurduğu tokatın kırmızılığıyla.

Hiç yorum yok: