Kaç gecedir uyku eksik mesai ile çalışıyordu gözlerimde. En erken 1.30'da uyuyan bir adam olarak, zaten 2 tek atsam devrilirdim. Ama
devrilmedik, son kurşuna kadar savaştık, be blog... Bursa'nın merkezinde Leman Kültür'e gittik. Bornova'da bunun alkolsüzü vardı ve çay içiyorduk, hatırlıyorum ve tabi sevdiceğimle biraz ileri gittiğimizden uyarı alıp, voltayı koltuk altımıza sıkıştırıp bir daha gitmeyişimiz'i de oraya... Napalım kardeşim Genç Sevgililer Rahatsız manşeti attık kendi gastemize ama kimse iplemediydi... Neyse, giderken aklımda Ahmet Kayanın; Biz 3 kişiydik isimli okuduğu nadide şiir vardı ve modifiye ettim, hatırasına mizahi bir saygı duyarak:"Biz 3 kişiydik; Adnan, Neslihan ve Ben..."
Yitirilmiş heyecanlar, kırık anılar ve tabi gurbetin içimize verdiği har'la hızlı hızlı girdik içeri. 5 nolu askıya ceketimi astım ve ilk ben daldım içeri.. Ancak bir de girdim, ne göreyim; hepsi üniversite çağına ulaşamamış liseliler ve biz tabii işte volta almış takım elbiseli gençler olarak, orda atın üstüne iltifa kaybederek konmuş kelebek gibi, kalakalmıştık... Utandık ey blog, kınama bizi, dedikten sonra; en baba biraverden söyledik. Ta kenar bir yere de oturmuştuk ki, bir gitarlı ingilizce aksanlı ama texasın dışından bir genco çıktı sahneye başladı tıngırdamaya... 4 şarkısı Türkçeydi ve eşlik ettiğimiz de yalnızca onlardı, hangi akla hizmet böyle bir repertuar yapmış o kardeşim bilemiyeceğim ama yılın kelebeği o olsun, iznizle, ödülünü de bu yılın birinci atından alsın, ben karışmayayım... Yan masa kalkınca 2. biraverimizle oraya tranfer olduk ve ne transferdi ama.. Az sonra Neslihan ve Adnan biten sigaralarının intikamını benden aldılar. Yol iz bilmediğimden değil, o halde eve giden yolu bile bulamıycak halde sarhoştum, ondan erindim ilk olarak, mırın kırın yaptım.. Ama gaza gelince, yapacak bişi yoktu artık. Kapının çıkışına kadar beni Adnan götürdü sonra tuttum kolundan Neslihan'ın yanına yolladım, kızı yalnız mı bırakacaktık be blog; olmazdı olamazdı... Hakikaten zorla buldum yolu ve yanlarına vardım ve attım önlerine sigarayı, hakeza mecalim o kadardı... İyidik hoştuk da, aramızda o muhitte oturmayan Adnan kardeşim vardı, 00.00'da arabası vardı. Neslihan ise coşmuş oturalım içelim daha vakit var tantanasını çalıyordu. Olmaz dedim ama biraver daha yarıdaydı,onu gösterdi, daha bitmedi diye ekledi. Gaza bastım ve içtim, içirdim bende. 23.30 civarı kalktık. O kadar sarhoşuz ki, 3müz de hani ilkokulda oynadığımız önümüze gelene bin tekme diye bir zırzavat oyun var ya, o tıynette sanki folklorik manalı bir şekilde birbirimize sokulup yürüyorduk. Başladık şarkıya türküye. Dışarıdan biri olup bize baksam yüzde bin kınardım, ama kınamamak lazımmış be blog... Neyse, Neslihan beni kim bırakacak eve diye ihale açınca ihale Adnan'a kalmıştı ama itiraz edemedim; beni kim bırakacaktı çünkü sonrasında... Onlardan ayrıldım biraz sonra ve eve girdim. Üstümü soyup pijamalara dip yaptım, son
rasında Türk genci Atasının izinde yürürken, 00.00'ı görmeden sızmış... 2 tane biraver denen semaver'e oynanan bir kelime oyunu ürünü olan Türkiş icadını devirdik, hem de o gün okul varmış herhalde baba biraver devirdik; he canım.... Bir de alkolle birlikte coşan çene kasları, daha da daha da içti ve biraya doymuştu. Sabaha karşı uyandım bir daha, ziyaretim ile tuvaleti; sanırsam içimde biranın kurduğu azınlık hükümetinin son dakikalarını yaşandı, terk etti beni. Rüya felan hatırlamıyorum ama sonrasında uyanıp sonra uyumanın sırasında görmüşüm ve bu sefer Türkiye'nin sevgilisi İzmir'i görmüştüm düşümde. Bir parmak bal çaldı yine hayal dünyam ağzıma. Dinlenmişim ama, yorgunluk yoktu. Çalıştık vesselam.Bi'daha Bi'daha diye tempo tutuyorum içimden, eski tempoya rücu ediyorum sayın blog... Sessiz ve derinden; eylemlerim(iz) sürecek, sürdürmeyeni süründürürler....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder