21 Şubat 2009 Cumartesi

Evinin Erkeği

Arkadaş upuzun bir yol yahu, bu. Ahanda, bendeniz; o müşkülpesent, sülük gibi yaşayan, her çiçeğin peşinde değil de balın peşinden koşan arsız arı, kendi işini yapıyor. Yemek, bulaşık, ütü bile... Temizlik hepten benim. Kendi camisini yapıp içinde hüşu içinde ibadet eden Sinan gibiyim. İlginç bir yaklaşım tabii ki de, şuan yalnız ve kendine ait bir hayatı olan bir rahatsız olarak, hayatın bir virajını da böyle dönüyorum, galiba.

Fark ettiysen, artık ümitsizlik yok içimde. Ne hayalet peşinden koşan hayalet avcısıyım, ne de korku imparatorluğunun prensi bir kendine zalim; her güzelliğin zorluklardan inşa edildiğin, öğretti bana geçip giden 26 yıl. Saçlarda aklar var heyhat, ama boşa değil anlaşılan.

Derken Prison Break'e rastladım bir internet cafede. Anında harici'ye iniragandi yapmaz mıyım'dım; el cevap; tabii ki... Sanırsam huzurum da biraz onda. Yani ya kitap okumalıyım yada bir diziye takılıp orda yaşatmalıyım içimdeki doludizginlikte yarışan hırsları. Bir not da, bu hırslarla ilgili olsun; eskiden her zaman bu izlediklerimin hayatına öykünür kendimi üzerdim. Tahminim odur ve hatta eminim ki, artık aynanın arkasında bana bakanın aksim olduğu gerçeğini kavradım. Kendine kızmak ve kendini sorgulamak değersiz bir uğraş. Ha bakarsan, hala daha kendiyle sorunu olan ve içindeki egosuna eziyet etmeyi seven biriyim. Fakat bundan ömrümün sonuna kadar caymadan, bu yolda devam edeceğim. İnsanın en büyük düşmanı yine kendisi ve bütün hatalarının mimarı hep kendi. Diyeceksin , sevaplar n'olacak diye, onları da sana vereyim, ben hatalardan arınmaya adadım kendimi...

Geçen Cuma işyerinde artık adet edindiğimiz üzere iki kilo meyve ile öğle tenefüsünü sonlandırmıştık ki, bizim katta fazladan bir sürü insana dağıttığımız meyvelerden bize kalmadı. Birlikte bu faaliyete giriştiğim abimiz, kalmadı mı diye sordu. Ben de cevaben;

- Sen o elmaları yemek için mi almıştın abi

dedim... Gülüştük...


Eylemlerim sürecek
.

Hiç yorum yok: