31 Ağustos 2012 Cuma

sır't çantası

giderken

bir adım, bir adım daha. eller daha hoyrat ayaklardan, sanki betona çakılı, oysa gitmek vazife, mecburiyet.

içinden

çıkılmıyor. yeni, yeniden herşeyden sıkılırken, sıkmamak için, üzmemek, kaçmak ama ölmemek için değil, her yaşamak ölmek, bırakmak ise nefes deposu ardında bıraktığım.

üzülmek

bir zaman söylemiştim, şarkı derken titrer uçuk dudaklarım, şişkin ve bana çok uzak. her üzüntü benden bana, senden daha, yorulmak gibi, kendinden kendi adına daha büyük üzülmek, kaçınılmaz bu yük; üzülmek.

mecbur

askere de gidiyor insan, askerden de geliyor elbet. yani her gitmek biraz gelmek bu bakımdan, her acı her beklemek, biraz gülmek ve rezerve biraz acele. mecburiyet var ya, gönüllü asılmış kollara, çantamda ben, o yol, o kapı, tek ki ileri vites, başka yol bilmez bu merkep.

görev

görelik diye bir teori, zamanda kalmak, zamandan zaman zaman sıkılmak, o an da asılı kalmak. en güzel günlerimi yitirdim denmiyor, yitirdiklerin hiçe dönüşmeli, yoksa varsa en iyisi bir tat.