29 Haziran 2012 Cuma

kandırıkçının aylazlığı

bitik halli. hava yaz soğuğu. iki kişilik üşümek lazımmış. canım hiç bir şey istemiyor. yanık bir yeniklik var, kokuyor buram buram. ölü toprağı üzerimde. böyle başka maçların mağlup konuğuyum, yenilmek fikri ile imtihan halindeyim. yedire yedire yeniliyorum sanki.

canım hiç bir insan yüzü istemiyor. sanki merhaba dese, yeni bir şey, umut vaadeden yalanlarımı söyleyip, onları zehirleyecekmişim gibi. yalan söylemek istemiyorum ve beceremediğimle avutuyorum kendimi. söyleyecek hiçbir şey yok. herşey aynı, dün neyse o, aynı insandan kalkıyorum sabahı aynı, yüzsüz, nırsuz bir haldeyim de denmiyor, nasılsın diyen insana.. en güzeli dümdüz, görmemiş taklidi yapıp kalabalıktan yararlanmak...

hayat da çok komik. kınadığım ne varsa tek tek tadıyorum. açık büfe. çok lezzetsiz bir lezzet programı gibi hayatım. şikayet değil, sümme haşa. durumum o. isteksizlik öte taraftan. canım yaşamak ister de, sakatlanmış bir kalp ile kenarda oturmalıyım.. o kadar yorgunum, bilemezsin. güdümlü bir füzeyim, bulamıyorum hedefimi. bulsam, hoş, patlayacağım bomboş patlamaya burkuluyorum, ne fark ediyorsa... kendime patlayayım, en güzeli..

hak etmiyorum belki hayatımı.. yeşilini mavisini.. hiç bir şeyini. ben herşeyimin, hiç bir şeyiyimdir belki, ne bileyim. hiç bakmadığım bir yanı vardır hayatımın, ben o bakışın yakışmayacağı namert gözleri açıyorum kapıyorumdur, bilmiyorum. bilmemek de güzel.

şimdi yalnız kalıp, hıçkıra hıçkıra ağlamak vardı biliyor musun... cayırtı kopardı. o namert gözler yine boğulurdu, yine yıkardı namertliğimi, beni. ben evet ben. bencil ben. hak etmeyen ben. ağlardım. utanmasam, seni ağlatırdım. yorgunluğa çaredir. üstüne tatlı uyunur. ölü gibi.