kentinde belki... yalnız kaldım. yoktun.
tutarsın belki diye, balık yediğim ellerimi yıkamıştım. unutmuştum ayazı ve yanan parmaklarım ile farkına vardım, paklık yanmak, yalnızlık kirli elin harcı değil. yoktun gene.
nasıl garibim biliyor musun?... efkar derim, anlar mısın acaba?.. sahipsiz, sahibinin sahibi olanım, ama bu ilişki beni arapsaçı etti ve savrulmaya hazırım bir rüzgar diye. kanım dondu, hala yoktun.
anlatamadım. anlaşılmak için bir şey de yapmadım. çoktum, kalabalık da olsa, daha kalabalık bir kakafoni ve anlaşılmak kalabalık harcı değilmiş, anladım nihayet. ve sen o nihayette de yoktun.
neden, nedenselleştikçe gelenekselleşti, konuştukça evcilleşti ve korkarım kabahat adımın eşanlamında. iyi niyetim ayıp, kaybettim çünkü. kayboldum çünkü sen yoktun.
anıtsallaşalım. herkes ibret alsın. alsın da, ölümü bilsin değil mi?... ben öldüm, ben ölünce, ölen bende de öldü. manasız kaldı herşey. yaşıyorum varsayıyorum bu soğuk canavarı elinde, yerler kar, bembeyaz. buza kesmiş kabrim, anıt adeta, tabii ki sen yoktun.
ben sevdim seni ankara. ama ben burdayken, sen meğer izmirde kalmışsın, anlaşamadık aslınla, resimlerinde kalmış eski bir aşk. hükümlüyüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder