14 Temmuz 2010 Çarşamba

fakir kalpazan

sadece diyerek sadece olan bir ömürden, hiç kimseye giden ve kimseden sorumsuz ama 6 milyar sorumlu bir ses elimden gelen. o kadar çok konuşuyorum ki, ayrıntıları bana batıyor çoğu zaman ve o kadarı arasında ana fikir dediğim ya hükümsüz ve hepten kayıp kalıyor. ne derdim ne istediğim, yağmur sonrası vıcık toprak, manadan kayıp gidiyor, mazgallarda geziniyorum, şehrin altı tümden benim. anlatamadıktan sonra bu temel yeri hallerim de ne, çaresizlik dediğin ağzmının sakızı.

işte böyle bir adam bu satırlarda dolaşan ve bir bir mayın yerine gül döşerim, ama basıp geçersin gülü ve batar dikenleri; kanın benim kanım, dökersin zayi olur gözyaşlarım. laflar kelimeler, derken kırılır gider yollarında, sana ulaşan sadece sitem; sebebi sadece özlem ve özlemek şu biçare elimden sadece gelen. istemek derim, istemek bir yalancı kadın, şehvevi, her gece koynumdan çıkmaz, oysa gönlü sadece sevişmek, aşka bir gram değmez elleri, isteyemiyorum ondan seni, insan sevdiğini hiç bir yatağa salar, varsa yoksa gönlümde düşsün kalksın ister; steril kal böyle diye sadece'liğim. istemek ve de, gözü bağlı bir son sigara, usul usul dumanında boğulurken, hem canıma zararlı bu son anlarımı bir kaç tütün daha seni anmakla zayi ederken, pranga mahkumunun bileğine yakıcı bir güneş değmesi, ondan daha da haddimden yemem, susuzluktan öleyazmam da ondan. bunca güzel nehirlerin, güzelim çayırların varken, ben hala dağlarında çatapatlar ile uçuk gerilla sevdalardayım, yoksulluğum gırtlak boyu, delik çoraplarım ve pençeli ayakkabım su alırken, ben hala bakire tutarım aşkını, elim değmez bile kendime, avutmaz çünkü sevmenin genişlettiği zamanları; küçük gelir her yalan oynaş, yüreğimi vurur, nasır yapar; kan oturur özlemlerime.



kanlım sensin, kanlıyım sargı bezim sensin, içinde kalmış parçaların bütünü sensin, akan da sensin, pıhtılaşan da hatta tüme de varsa bu sevda sensin, küle de varsa yangın sensin, güle de varsa bülbül sensin, dile de varsa yaresi sensin... sebil sebil sen akıyor yaramdan ve sevmek firari artık, tutamıyorum, vur emri salınmış haddimi aşıyor, tiril tiril korkarım... ve atacağım yer de şüpheli, yakalasam, hem şüpheli, hem fail, bu fütursuz bahar azgını umutlarımı, nezarethanem tıka basa ve ağaçları dar gelir olmuş, her dal kalem kalem kırık artık, kurumuyor sızmış kanlı beyazlar, astıkça rüzgarında yırtık, kesik elleri paramparça aşkının yudum yudum esiri iken ben; kadehim kırık, dudaklarım narkoz etkisi, şatosu satılık bu esirin krallık ve kral çırılçıplak, sen dövmesi en nadide teninde, yarık yarık...

var gel, o yollardan, o benim; koymadan ama böyle, esir ekip gittiğin yollardan ve kollardan, özüme; bu arap saçı düğümlü dilime çözüme gel; ister koşa koşa, ister sürüne sürüne; ki ben ellerim kollarım olmadan da sürüne sürüne, rüzgarına değmiş ben, nasıl yalvarırım; n'olursun; koyma beni üryanında..

Not: Uzun cümlelerde mana peşinde, kaybolmamışsanız, bu yazıyı okumamışsınızdır ve ben sizi affetmiyorum. Hülasa, açlık ve yalnızlık, böyle yazdırıyor beni, çok görülen bu olmasın, yalnızlığım benim tek hazinem, paylaşmayan da bu yazıyı yazmamıştır zaten.

Hiç yorum yok: