19 Mayıs 2010 Çarşamba

kırık diş

son zamanlarımda yerçekimsiz ortamda gibiyim, bambaşka atmosferler ayak atmış gibiyim. sanki bambaşka bir uykunun, bambaşka bir rüyasından uyanmış gibiyim. anlatamadıklarım, dilimin lalliği, suskunluklarım, tarihe karışıyor. kendimi anlatmaya çalışmam ile yaşamaya başladığımı fark ettim. ellerim artık cam yüzeyinde, parmak izi lekesi olmasın diye, herkes gibi olayım diye en azından, biraz umut etmeye başladım.

bencilliğimi yendiğimi söylerim, umut ederim ya, sanırsam bir'i için katlandıklarım, beni bir başka bencilliğin ortasına koymuş'tu, ve bencilliğin mağlubiyetiyine yine bencillik ile dalmış olmuş'tum. artık sorgular oldum, neyim, neresindeyim, veyahut istediğim şey feragatlerimin yada eksilttiklerimin neresine gelecek boy olarak... çok susmuştum, konuşmadıkça içime kapanmıştım ya, hep mühürlerim bu inançtı.

oysa ben, hiçbir şeyi olmayan ve her yarattığı artı değeri, başka ellerin önüne seren ben, kendi bir şey olamadan, başkasına yetmenin derdine düşmüş ben, sevdiğini sanıp sadece çabalı bir inadın içinde kaybolan ben, ne yaptığını bilmeden her kurbanda sadece ordan oraya hızır hızır koşma işine tek başına giren ben, vicdanın esiri olup kalbine taş bağlayan, her tokatın karşısında yine aynı yanak ile duran ben, sonra tatminin esaretinde iken başkasının tatminlerini serbest bıraktıran da ben...

uff sıkıldım kendimden, kendi etim tatsız, kendi ellerim vefasız, kendi canım kıymetsiz; kendimi kitlediğim bu ev bu kent bu ülke veya bu dünya-evren veya her ne ise, başlı başına zindan ve bu zindan özgürlüğüm artık bana yetmiyor. ellerim kelepçesiz olsa da, zindandayım, bir yudum su içiyor da olsam, benim derdim içtiğim değil yüzeceğim sular bundan gayrı... benim derdim güneş gibi olmak değil, bir ay olmak hiç değil, dünya olmak biraz, biraz ıssız bir gezegen yada göktaşı olmak, alaledelik; karadelik-hiç değil.

şefkat kaldıysa ceplerimde, biraz yılların orucunu onla açmak istiyorum. başkalarına uzanan ellerim, artık biraz sevilsin istiyorum, yetemeyince ellerimin kadri, ağlmak istemiyorum artık.. kanım satılık, kanım nakil; ancak biraz damarımda ısınsın, sonra aksın gitsin istediği yere, birazcık...

ben umut yetiştirmek istiyorum,
güneşi görsün,
saksıda bile olsa,
köhne ve kendime küçük şu evimin, camında gülsün azıcık dünyaya...

azıcık yaşasın mesela,

çok değil benim olsun;

sonra insanlığa ait olabilir.

bu denizde yüzsün hatta boğulsun,

bu dağa bakıp erinsin,

ne bileyim sadece yaşasın-nefes alsın...

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Anladım demek istediğini ama yorum yapamayacak haldeyim sadece sevdim diyebiliyorum.=)

Şiir müsvettesi dedi ki...

=).ona şüphe yok, sevmişsin ve o kalbindeki gedikden habire su alıyorsun. ama biraz da kendini sev, ha ne dersin?=)

Adsız dedi ki...

Ben ve kendimi sevmek bu biraz zor emin olmadığım şeyler var bu konuda hem bir anda bunu anlaman da garip oldu haa ne dersin insan kendini sevmeli mi sevmemeli mi? Ya da bu soruyu sana sormak lazım ona göre karar vereyim bende...=)

Şiir müsvettesi dedi ki...

topu taca atmış olmayayım, mazur gör ama, sevme iddiasında olan herkes, sevmeyi bir yola sığdramaz, herşeyi seversin, kendini de başta. sevmek iddian da var, o zaman kendinden başla bunun tatbikine. sonra (6 milyar-1)'e sıra gelir=)

Adsız dedi ki...

Peki o zaman kendimi sevmeye başlayacağım. Elinde sonunda - lere düşmemek adına olucak bu milyanlar kaltrilyonlar ekleyeceğim cebime...

Şiir müsvettesi dedi ki...

budur;)