aklıma bursada tek başıma gezmelerim geldi. hep erinirim bilirsin, bir deniz olsa keşke kıyısını bu kente vermiş, bir yerinden laciye değmiş bir kent olsa, diye. olmadı yada olmaz, bu da benim hayalgücümü böyle besliyor ya, o da ayrı bir husus. her neyse, martılar ve kalabalık beni dışladı, tek başına avare avare dolandım durdum, sanki yabancı bir ülkenin başkentinde dolaşan bir devlet görevlisi gibi. yılların getirdiği bir zıtlaşma vardı o kentle, ben sadece o kentin takımı yenilince sevinirdim, belki ondandı dışlanmışlığım. kendimi bir yere sığdıramadan, ayaklarımın kopası noktaya kadar yürüdüm durdum. yabancıydım bir kere, ama beceremediklerimden biridir azınlık olup yayılmak işi, ben hep kenar mahalleli olurum o tür yerlerde. derken şampiyonluk maçı varmış, sarı lacivert eski düşman takımın ve beni barındıran, acılarıma üzüntülerime ve hayallerime ve mutluluklarıma topraklık eden kentin takımıyla çekişirlermiş. o da yordu beni, ama kimsesizlik ile şaşkınlık öyle bir karışım ki, nerede olduğunu unutturabiliyordu insana ve karmaşıklık benim gelemediğim bir hadisedir hep. 20.00 da başlıycak maçın şehrinden 15 dakika kala ayrılıyordum, uzun bir yol vardı önümde. Kamil Koç'un Ataşehir'deki durağında bekleye koyarken, kendimi hep koymak istediğim tarafsızlık konumuna bir türlü koyamadan, tv'nin önündeki maç anlatılan alanda buluyordum yeniden kendimi. yenilmeye gelemeyen hırslı biri didm, ondan çoğunlukla böyle şeylerden soğuyordum, ama içimdeki asi tavırlar, ne istesem tersine akan sularım var, tövbelerimin son kullanma tarihleri hep olmuştur. birden, fenerbahçe gol atıyordu, hem de dalga dalga saldırarak. Derken otobüs geliyordu. biz otobüsteyken arada sırada, şarja taktığım ve tekeleyen telefondan şarkı dinleme yolunu seçmiştim. arkadaki koltukta maçı radyodan dinleyen biri, trabzon gol attı diyince, mutedilliğim bitti ve merak orduları sızıverdi içime. sonrası, eskihisar- yalova vapurunda aynı haberci arkadaş ile, güverteden denize bakıp maçı dinliyorduk.ancak o an, vapur sallamaya ve rotadan ayrılmaya başlamıştı. sürekli sefer halindeki hem gelen hem de giden vapurları uzaktan görür olmuştuk. biz ise başka alemlerde, maç dinliyorduk. varsa yoksa, yeşil beyaz hayaller vardı, şampiyonluk ölüm kadar sıradan değildi adeta. sporun, bilhassa futbolun bu kadar insanları hayatlarından pastorize etmesi hep hoşuma gitmiştir, çoğu derdimi galatasaray ile unutmayı yeğlemişimdir zaten de, bu sefer başka bir takıma atıyordu kalbim. Maçların sonları yaklaşıyordu öbür taraftan, fenerbahçenin beraberlik durumu sürerse,
bursa şampiyon olacaktı. üşüyorduk güvertede, bir yandan da yeni tatmaya başladığımız ölüm kaygısı vardı o an, ölüme de gitsek bir şampiyon kadar önemli olmayacaktık bu ülke için, ancak o an bizim için de öyleydi işte. son dakikaları ile skor sorma ve maçı canlı anlattırma ile geçiyordu maçların, denize doğru olan kaygılı bakışlarımız, içeriden(televizyonlu oda) gelen ses ile, oraya çevriliyorduk. tesadüf bu ya, fenerbahçe eşortmanlı bir sürü genç içeride sevinmeye başlamıştı. allah biliyor ya, ben de ne iş dedim, dayanamadılar vapurdaki gizli digiturk u mu açtılar diye, ancak tv24 isimli bir kanalı otomatik olarak açıktı ve herkes aşağıdaki skorlara bakıp seviniyordu. o skora göre de, sözde bursa berabere idi ve bu fenerbahçeyi şampiyon yapıyordu. arkadaşın yüzüne dönüp baktım telaşla, o da şaşkın bakıyor. yok dedi 2-1 bitti bursa yendi dedi. sonra döndü sevinenlere şşş (sus) hareketi yaptı ve yatıştırdı sevinen uşakları. şampiyonuz diye haykırdı ve bağırmaya başladık:-"lalalalalaaaaa buuuursasporrrrrrrrr"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder