31 Mayıs 2010 Pazartesi

gün çocuğu

kaçtığım kaçıncı şehir bu, ben bende değilken, kaçarken hatta bu dünyaya bir numara küçük sabrımla, nasıl sensiz olmaya alışabilirim ve kaçarak kendimden olduğumu da bilmeye ne zaman mazhar olurum, onu bilemiyorum işte. hala çocuk hissediyorken kendimi, hala biraz daha büyümeye ihtiyacım var gibi gelirken, nasıl baş etmeli, herşeyle-sensizlik sonrası hiçlikle-, nasıl atlatmalı hiç ümidi olmadan savaşmanın yorgunluğunu. hiç bitmiyor bitmeyecek, bunu da bilmek daha da bitiriyor beni.

sanki kayıp olmuşum bir kutsal kitapta ve ben tanrıyı arıyorum. aşklar, sevgiler yada ne çoğulsa onların hepsi geliyor geçiyor da, seni tutturamıyorum, hep eksiksin. bulduğum şey, arama hırsım her seferinde, biraz yalnızlık biraz heves derken, bulamayınca, aramamaya başlıyorum ve o zaman tutuyorsun kalınlaşmış ellerimden ve kuruyan derilerim alevleniyor yeniden. terli terli yine sensiz kalıyorum. bulamamak aramanın çocuğu, ben onla anlaşamayan misafir çocuğu, geçinmeden geçirip gidiyoruz pasoları, o yol bizi hiçbiryere götürmezken ve bu apaçık belliyken. inanmak da aklın kararması zaten, ben her seferinde beni yaşatmaya çalışmana kanıyorum.

adın şu oldu bu oldu, fark etmiyor ismin, saçın bazen siyah, bazen kızıl, çoğunlukla sarı, biraz da kır, ama orağın önemli aksesuarın, adın azraildir; korkuyorum ve ben sana hep aşıktım.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Hep aşık olduğum bir hiçbiri vardı, o da gökteki buluta karıştı.

Şiir müsvettesi dedi ki...

hayat bir kadında başlar ve yine bir kadının ellerinde biter. her erkek doğduğu yere gömülmek ister, orda öldürmek ister kendini, boğmak ister yine bir kadının şevkatinde, kendini; uslanmayan ve denizini arayan bir akarsuyu sanki...

Adsız dedi ki...

Olabilir, zaten yitip gitmelerde gizli bir hayatın içinde yaşıyoruz.