5 Mayıs 2010 Çarşamba

Ayılmaya mahkum

ben hala elleri kıpkırmızı, her mevsimin açan gelinciği iken, hala yanar ateşli bir seveninim. Hala diyorum, bakarsan, gelmeyeceğin yada gitmişliğin veyahut içimde kalanların senin boyunu aşması da mevzu bahis değil, yılların götüremediği hala sevmekli acıya tiryakiliğim, severek sana batmak oysa kanı benden akıtmak. pıhtılaşan yıllar bir yandan, kabuksuz yemişim sevdaları, kangren ihtimali umrumda olmadan.

istemek, arzu etmek, hırslanmak da eskidi, artık kendi halinde bir yerlerde seni özlemelerim, inat da etmiyorum o da ayak diretmiyor; biliyor muhtacız birbirimize... üstelik annen bu kadar seviyordur, sanki sevilmek, hem de böyle inada binen habersiz, bağıra çağıra geçmişten bugüne inen edepsiz, bamteli olup bu karmaşık senfoni hayatımın edersiz, sadece direngen asi, canıma kasıtlı ve her sevdiğimi bir nebze aldattığım; hiçbirşeyi böylesine sev/e/mediğim, kör halli çizdiğim şaheserimsin.

cezan da verilmiyor işin ironiği, benim yanıma kalıyor, hem savcı hem de maktül, azmettiricilik etkisiz eleman, haydi asalım bütün mahkemeyi, en fazla bir can alır bu infaz. göz kararı acılarım kadar mağdurken, sevip sevmeye meyilli hallerim gibi suçluyum, bir yandan da hasretinin koynumda yeri kadar yardım ve yatak döşek kendimin idam memuruyum. nedir-ne değildir diye bile sormadan, yıllar boyu seni sevdim, içimde bir koridor dolusu sana akıyorum, cam kenarı ümitlerim sadece buğu kalıntısı hayal mamülü. ha dersen ki, sevmek böyle kendine kıyarak salaklığı heybetçe bir bıçak mı cana batan diye, cevabı, bunu soramıyacak kadar gerçek uykusundayken sen, bunu söyleyen yerlerini hayal ellerim ile severken verirdim sessiz sessiz. böyle çünkü sevmelerin faturası, sıkılıp susmak çok konuşmaktan, nasıl olsa söylenen her laf kulağından habersiz birer yolcu, her nefesimin gerçek dünyandan yalanlarıma mecburi istilacı evladı..

yine çok konuşmuş olmalıyım ki susmaya susadım, bu okumana muhtaç olsa da türk filmlerinin onurlu karşılıksız seven tedrisatlı yazıda. o da diğerlerinin gittiği yerde; bir mahşer baskısının köşe yazısı olacak. mutlaka demiyeceğim, kesin olan tek şey sana hasret olacak her satırım, ince ince lime lime kesecek anlatımlarımın ucunu, yine şekilleneceğim içine yıllarca önce konduğum sevginde, ama bilmene kıyamazdım bunca boşa bağlı sevgiyi, kavuşmalardan ari sevişmişliklerimizi...

güneşinden gölgeme düşen sadece karanlık. en azından kırmadım ya ışığını, renklerim kararmış çok mu... kıyamadıklarım için kurban olmayı seçiyorum ve seçtim hayatımda, bir kıymık batsa bile sana, acını evlat edinirim, bundan karnımın şişkinliği, hazmedemediklerim yan etkisi bu severek sabrın; en hazmedemediğim de; sevilmek.

Hiç yorum yok: