
çok sıkı bir o kadar yoksul.
hep sevilmeyi düşledi; o elleri
ve her seferinde bir hayal okşadı usul usul
bir dokunuşu hüzün, yokluğu yerli.
hep istemekti hayat, istemek; fütursuzca.
olmadı, olmadılar yada olmadın, bu bakımdan,
istemek ve olmamak bir su dolu şişe idi; susuzca...
kızamıyorum kimseye, belki bu bir gereklilik;
bakınca huysuz tavırlarıma, en sevmediğim;
dağınıklığım, unutkanlığım yada savrukluğum.
ve o kadar adanmışlığım sevmeye,
öyleki hiç yer kalmamış kalbimde sevilmeye.
içimde tıka basa dolu bir yalnızlık, mecburi seviye.
şimdi yada sonra, ne farkeder bir damla daha,
kandırılmışlık yada tatminsizlik sağnak hakeza.
boşverelim. en güzeli susmak. bu benim hayatım, kopmuşluğum zaten mukkaderat. hayattan kimi zaman ümidimi kesiyorum böyle, hep ham kiraz hayallerim; böyle kış unsuruyum. ya gideroğlu oluyorum yada huzursuz kalan. korkuyorum kendimden, ellerim hep hoyrat, yırtasım geliyor bana ve hayatıma bakan aynayı, kesilir kanım ziyan olur kırmızılığım; yüzüme vurulur diye gökkuşağı üveyliğim.
ya bir numara küçük hayat, yada param yetmiyor bir yudum daha simit almaya, oysa derdim beli oturan bir kaç susam didiklemesi. herşey ve istediklerim arasındaki uçurumun arası, gerilim kollarım ve ona asılı bedenim. daha dün doldurduğum dolgularım düşmüş ve yediklerim kaçıyor arasına kırık düşlerimin. kaygım çokça ve hep böyle olması hayatımın, malülen emekli amaçlarımın ve yapamayıp kırgınlıklarımın imkansızlıklarıma; kendime.
bir nefes daha yaşamaya, bir nefes daha ciğerleri üşüterek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder