25 Şubat 2010 Perşembe

En kötüsü

Her b.kluktan hayır çıkarmaya çabalı hallerimi arar oldum bu aralar. En dibe vurmaları hep yaşadığımı hissederdim vakti zamanında, en azından kaybedecek birşeyim kalmadı diye buruk bir gülüşüm vardı da, bir arkadaşta bırakmış olmalıyım. Aman neyse, hayat dediğimiz şey, bu kadar sıkılganlık sonunda dönüp, özlenilen bir şey değil mi, sanki... Kaçan fırsatlar ve unutulan emanetler ile var ve mezarlık gülü olmak zorunda değil mi hepsi?... Bitiyor, bitecek, bitmeli.

Gerçekten kaçar hallerim de var öte yandan. Yazarken de hep hayale dokunuyor mürekkebin moru, azıcık daha kanından kırmızısı ve her nasıl olsa bütün renkler bir diğerini diğeri ile aldatıp, yeni renge dönüşüyor ya utanmadan, benim hayatımda renk renk ve gayrimeşru geçen zamanlarım işte, şöyle böyle. Yeni kabarmış topraklarım, kabardıkça suya muhtaç, içim karıncalı.

Bunların hepsi yeni bir derde gebe olduğuma işaret. Umut edip kaybetmek ile derdim olduğundan, gözlerim yollarda değil. Ne varsa burada var çünkü, arayış yada aramayış da. Hayatıma katacaklarımın açlığı ve her eskinin istifra edilirliği yok serde, varsa yoksa suskunluk. Umrumda değil, umrum olan sevmek, beklemek değil sadece sevmek. Bir şeye ne zaman karşılık bağlasan o zaman çözülüyor mistisizm ile bağları, kapitalist bir hal alıyor. Oysa damla damla kan olup her çiçeğe nefes olma şiarı var bende, baştan beri, şu saçlarım ne zaman sevilmezse o kadar çok sevesim gelir, o kadar daha rüzgar olur iç nefeslerim ve getirisi hiçti, hiçlik benim vatanım.

Aç gözlerini bu sefer beni gör. Görmediğin yerde yaşayalı beri karanlıklar giydim, ala kahpeliğinden siyah anaçlığına büründüm, beklentisizliğim dupduru, bitmedi. Can cekişen sadece tereddütlerim, hala saçlarında dolaşma hezayanı bak bu ellerimde, klavyem tertemiz. Dışımın pisi kiri işlemedi, hala çocukça bir öpücük dahasına seviyorum. Sen sert vurdukça, daha nağmeli çalıyor günlerim, kıvrandıkça çelişkilerimden boy atıyorum.

Hayat ve sevmek.

Hiç yorum yok: