12 Kasım 2009 Perşembe

akan

soğuk da değil, ılık ama yüklü bir hava, durmadan yağıyor. o an hangi yerde, hangi halimde olursam olayım, illaki bir camın önünde tüm işi bir caddenin akışını izleyen ve oda dolusu melankolik parçalar ile kulakları fon'lu bir çocuk oluyor mecazen. havanın pamuk grisi yoğunluğu, karşı dağlar, ağaçlar görünmüyor, sadece gökyüzünden misafir gelmiş damlalar, o boyuna dikdörtgen camdan süzülüyor aşağıya. ağlamadığım halde, ağlıyor gibiyim, evlat ediniyorum o ithal yaşları yanaklarıma, yapıştırıyorum hüznüme; dublaj yapıyor boyumdan büyük melankolime adeta. müzik çalıyor, ben beklemenin neye bağlı olmadığı o cam önü, gözden uzak ama rahatsız etmeyen uslu halimle, büyüklenmelere hamile, anlamadığı yalnızlığı kendisinin olmayan ve hamiline, sadece susarak bakıyorum yıllardır baktığım manzaraya. sanki o yağmur o karşıdaki, boş alana değdikçe daha çabuk akıcak zaman, ne kadar gürleşse yeşil otlar, o kadar gördüklerim yeşerecek ve değişecek 40 metrekarelik hayatım. cama yapıştırıyorum yanaklarımı, oluşan buğuya yeni öğrendiğim ismimi yazıyorum. oda sıcak, dışarısı henüz soğuk ve daha da buğulanıyor dünyam. ne kadar küçük ama tümüyle benim, büyüyecek zamanla; gereksiz bir rahatlık var, öğrenilmiş bir çaresizlik. sanki o dakikalar, o saatler; toplanıp o günleri ve haftaları, akıtmalı da ömrümden, daha güzel günlere erişebilmeli, erişecek hatta, ama elimde ne bir mukavele var buna dair, ne bir söz sadece içi nasıl dolu, meçhul, bir inanç. hala müzik çalıyor, çello sesi daha da gürleştiriyor hüznü, neden bilmem, hep beni basan hüzün böyle yalnızken kuvvetlenir, kuvvetli değiyor yayı, gergin algılarıma.

ama yok, herşey çok güzel olacak ve ben belki henüz 4, ama büyüyünce herşey çok güzel olacak.

az sonra gelir dayım okuldan ve boğuşuruz, annanem belki kurabiye yapmıştır ve haftasonu mahalledeki arkadaşlarımla ne oyunlar oynarız ve nasıl özlemişlerdir beni, evet mutlaka özlemişlerdir...

Hiç yorum yok: