5 Ekim 2009 Pazartesi

İlaç muasarası

Yıllar yıllar önceydi. Bir kaza geçrimiştim. Beni birden yolun ortasında gören ve bununla birlikte acı fren yapan kamyonetin sağ aynası kavis ile beni biçmiş, söyleyenlere göre. Yola beklemek için çıktığım servisteki arkadaşlar, benim erken geldiğimi ama üzerime örtülen okul ceketim ile, görünce öldü sanmışlar. Kazanın olduğu yerin hemen karşısında da özel hastane olması belki benim yaşamamdaki yada şansımdaki en önemli parçalardan. Derhal oraya sevk etmişler galiba. Ailemin dediğine göre, o küçük özel hastane, beni ziyarete gelen zilyon tane insan ile dolmuş taşmış. Çok seviliyormuşum galiba. Her neyse, bir sürü hoca, o kadar arkadaş ve bana onca sevgiden kalan ne; hiç....

Kafa tasına aldığım darbe ve kırık ile, oluşan ödem için verilen ilaçların etkisi ile, hastanedeyken bile bir gelenin 1 saat sonra geldiğini bile hatırlamıyormuşum. Aslında bunlar güzel şeyler, belki kendi gözlerimle görsem, bu benim için o kadar efsane bir durum olmayacaktı. Her neyse, ben 2 hafta raporlu şekilde evde yatmışım, o sıralar ile ilgili bile çok az şey hatırlıyorum, bir arkadaşın beni telefonla arayıp geçmiş olsun dilekleri ve o sıra taşınma faslında olduklarından biz de kalan dayımın benden 9 yaş küçük oğlunu azarlamam(ki o da tam bir görüntü değil, sadece oynamakta ısrar ettiği tavlanın içersinde zarların çıkardığı seslerin, benim kafamda yaptığı metalin betona sürtülme sesi etkisi hatırladığım). Düzenli olarak alınan ilaç ve belki unutmak isteği, bunların en büyük müsebibi.

Att-ı zatında unutmak güzel şey. Hayata alışabiliyorsun, travma da olsa, kafan kırılsa bile unutabiliyorsun, baksana. Herşey kendi dairesinde süregelirken, sen de bir parçası olabiliyorsun yaşanacakların. Ne kadar ayak diretsen de hayat devam ediyor ya, unutmak da devamlılığın altında biriken tortuların karıştıran kaşık gibi biraz, ister istemez uzanan bir el gibi. Unutmak güzel iey bu bakımdan, vefasızlık belki, belki de biraz insanfsızlık saygısızlık yaşanmış ne varsa ona, ama dediğim gibi güzel. Unutmalı insan, unuttukça yeni et örebilir yaralarına.

Bu arada geçenlerde yaşadığım sıkıntı mola alıp, benchte beklemeye koyuldu herhalde. Dedenin gelmesi ve evdeki diğer insan sesi sınıfında televizyon sesi dışında bir sesin varlığı, evcilleştirdi içimdeki onulmaz boşluğu. Yarın itibari ile dedeyi de yolluyoruz ve dağınık tekilliğime demirliyorum yeniden gemimi. Sanırsam dayanıklı olmak ile övündüğüm yalnızlık, bende bile olsa en azından yan etkilere sahip imiş. Ama dedemin dediğine göre, ütü yapabilen, ev işinde başarılı bir bekar olarak bu işi iyi kıvırıyormuşum. Hala beni annesi tarafından çocuklar ile anlaşamadığı için gitmek istemediği kreşten sonra tek çare olarak kapılarına getirilen küçük velet'iz gözünde, aferin diyordu. Bilmemesi elbette problem yada sorumluluğunda değil, bu benim anneden ayrı belki 8, bilhassa 4 yıl. Kendi ...ümü yıkamasını becermem artık bir takdir vesilesi değil de, mecburiyet deyip tevekkülle karşılanması gerek bir şey, oysa yıllar geçmesine rağmen ben gözünde büyümedim onun. Asıl meseleye dönersek, tekilliğimin getirisi oyuna girecektir yakın zamanda yeniden. Ve ben de daha yalnız, daha melankolik izler bırakacağım dalgalarından sakındığın bu sarı kumlara, ardımdan. Bu bakımdan şimdiden özür dileyim, benden günah gitsin.

Hiç yorum yok: