14 Ekim 2009 Çarşamba

En kötüsü ne biliyor musun, yazmak isteyip de yazamamak, kalakalmak yani. Anlatamadıktan sonra cümleler vızıltı ve baş ağrısı sadece. Ben ise icracı bir sivrisinek, adeta kan emmeden yapacağım işkencenin hesabındayım. Anlatamayacaklarım hep olacak elbette, kendime söylediğim bembeyaz yalanlar, yaşamak isteyip de içime tıkanmış kalmış uhdeler ve daha niceleri. Hayat sınarken beni, bu blog bile, 1984 olmuş ve ben kimsesizken hapis kalmışım belki. Biraz daha biraz daha kalabalık kuru yalnızlık ve ben yine yurt yalnızlığında kalmış biri, belki biraz daha olgun yada olgun diye kendini kandırmış çürük...

Her neyse. Susmak bazen doludur, susamak da; hele ki anlatmaya susamak... Peder anlatmıştı, vakti zamanında çalıştıkları uzun geceler sonrası eve gelip yatmaya kalktıklarında yorgunluktan uyku tutmuyormuş. Eski olana yol verirsek benimki de o hesap olabilir. En iyisi en güzeli, yine damla damla yine usul usul dilimden dökülecek herşey.

Hiç yorum yok: