8 ay verdim ulan ben oraya, pek sayın blog. Kışı, karı, soğuğu, deniz mavisinin yokluğuna da katlandım ama yıllar ince belki hayırlı bir tercih sıralaması değişimi ile kaderimin değiştiği yerden bir kere daha baktım hayatıma. Özlediklerim ve hayallerimde yaşattığım bşr kent vardı O denizli kentte, gıyabında çok hasret çektim, hiç bir anısı yokken defterlerimde, kitaplarımda. O yüzden ilk zamanları bana sıkıcı gelmişti o sahil kenti, huzursuzluk ikliminde 1 kaç mevsim geçirdim uzun uzun. Sanki hayat orda da olsa burda da olsa, geçmiyormuş ve fırsatlar her zaman her kentte bir şekilde varmış ve bunu bulamamak kişinin kendi sorumluluğu imiş ben bunu yıllar ile ölçülür süre ile anlamıştım. Beklenti çok kötü bir şeydir o yüzden, ne varsa onla yetinmek yada başa çıkmak gerekmez gibi, kafadan üretip ölçüleri, herşeyi o yarattığın makama çağırırsın, hayat buna mecbur imiş gibi, peh peh... En büyük hayalkırıklıkları da, en baba üzüntüler de hep bundan çıkageliyor hayata, nurtopu gibi hüzünleriniz oluyor, asmadaki inci gibi üzümler gibi... Sonrası gittim görev icabı ve hayatımın pek çok şeyi ile orada yüzleşip, boyumun ölçüsünü her manasında almı
ştım. Para olmadan hiçbir yer çekilmezdi ve ben iyiki para olup yolumun kesişmesine tanık olmuştum o kent ile, başkent hiç çekilmezdi muhtemelen iyotsuz ve her mevsimi kurak; bol bunalımlı metalik renkli gökyüzü ile. Kocaman bir memur kenti ve herkes aynı, gençler desen peki bir numara yoktu, ama adamını bilirsen güzel yerdi ve güzel de geçirdiydik. Her neyse, bu haftasonu için de sadece hava değişimi var aklımda ve tabi Tunalı, Kızılay, Sakarya vs. Ulan daha ne olsun be blog, farkında olmadan beklenti bile olmuş bünyede, derhal girişilmeli.Bir yandan da, kendime dair bazı değişimleri fark ediyorum, efem. Şöyle ki, yakın zaman kadarki üzerimdeki ölü toprağı ile uyuzluğumdan şikayet ederken, an itibari ile karpuz kabuğunun suya düşmesine tanıklık ettim; kendi adıma. Hatta şöyle diyeyim, yine aynı yere denk gelecek belki ama, kendimdeki keskin değişimleri yine An(a)kara'da fark etmiştim. Önceden bilen bilir, ... olsam çekilmez bir heriftim, hatta kafamdaki denklemler ile arasına kimsenin giremediği muhteşem çözümlemelerim ve feylesof tavırlı önyargılarım ile, tavşan b.ku gibi ne kokar ne bulaşır, öyle olmuş olmak için olan bir adamdım ben. Şuan sayı vermeyeyim ama, karşımda olsa girişeceğim kadar, zıt şeyler düşünüyorum kendim hakkında: Küçük dünyasının küçük ama kendi dünyasınca büyük bir kralı olan muhafazakar bir rahatsız... Rahatsızlığının kaynağı da, bile bile lades diyen konumumdu, hem kafasında sınırları, hem de bu sınırlara uymak zorunda olmasını istediği insanları ile hep bir muğlak bir savaş hali ile, kendi kendini teskin eden bir düşünce adamıydım ya, neyse.. Geçmişe sövmek bir şey sağlamıyor ve sağlamayacak. Her neyse konuya dönersek, çok kırılgan olmamaktan hoşnutum. Geçen yıl bu zamanlar yine aynı kentteki aynı ben, dışarı ile iletişimini çok da iyi sağlayamayan bir ev kuşu idim. İletişim sorunu aştık çok şükür de, ev kuşluğu biraz bu kent ile ilgili, en iyi dostu biraz da kendi oluyor bu tür yerlerde ama toplamda memnunum, o ayrı mesele tabi.
Özetle iyi geçmesi muhtemel bir seyahatin bavul toplayanı olarak, adı Ankara olan çiçekten biraz hava alıp, huzur yapmak isteyen bir arı olmaya niyetlidir bu deli gönül, ilgililere duyurulur, bilhassa sen Melih, tek dur, aklını alırım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder