20 Temmuz 2009 Pazartesi

Özlemek, hem de en delicesine...

seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,

namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.

ard- arda kaç zemheri,

kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

dışarda gürül- gürül akan bir dünya...

bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,

hasretinden prangalar eskittim.

saçlarına kan gülleri takayım,

bir o yana
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,

okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

yitirmiş öpücükleri,

payı yok, apansız inen akşamlardan,

bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,

seni anlatabilsem seni...

yokluğun, cehennemin öbür adıdır

üşüyorum,
kapama gözlerini...


Ahmed Arif


söylesene ne ayırırdı bizi, yollar mı, ha...
uzaklar mı, söylesene.
bunca sevda erbabı olup da,
elim uzanamaz mıydı...
kollarım kırık olsa da,
uçamaz mıydım,
yada yavru bir kuşa öğretemez miydim;
uçmanın ne demek olduğunu...

şimdi tek başınayım, yakomozla.
gece ve seni istiyorum; çaresizlik diz boyu.
anlatamadığım ve konuşamadığım sözcüklerim var;
manadan arındırılmış ama pahada ağır.
söylesem harcanır ve daha da batarım bu denize.
deniz kızı bırakmaz beni korkarım,
denizin aşkı yamandır, tutar ve alır ellerimi ellerine,
ben onda mahpus ve mavi hasretle kalırım.

iyotlu ve tuzlu; nemli ama sensiz...
cümlelerim bile düşmüş, senle direniyorum.

Hiç yorum yok: