karsan, Bursa'da 1 yıl geçirmiştim ama gezdiğim yerler kendi hoşuma giden ve yalnız adamlık yerlerdi. O bakımdan nereye götürsem misafirimi diye işkillenmedim desem yalan olur. Acaba beğenir mi yada bu denyocanı neden aradım şimdi; gider Zaferplaza'da fıstık gibi alışverişimi yaparım diye içinden geçirir ve ben vicdan azabının baş aktörü olurum diye çekindim vallahi. Her neyse, karşımızda gördüğümüz ulu Tophane tepesini gösterip, gel oraya çıkalım, ısınan bedenlerimizi soğuk meşrubatlarla söndürelim hesabı bir şeyler içeriz dedim. Hem dedim manzarası 10 numerodur diye de ekledim. Neyse biraz rampa yukarı sardırdık birlikte. O sıra bana kara çarşaflıların fazlalığını ve Bursa'nın yeşilini gölgelediklerini aktardı, ki haklıydı. Ben de Bursa'nın biraz mutasıp bir yer olduğunu doğruladım; adım başı camii, türbe, han-hamam olan ve İslam mimarisi açısından bayağı önemli bir kentin başka yönden de ünlü olamayacağını söyledim. Hakeza o da benim gibi İzmir etiketliydi ve ikimizi de İzmir dışındaki kentlerin mutasıplığı sıkıyordu. Ama ben ondan biraz daha tecrübeliydim, bu benim yaşadığım belki 4. kentti ve bana bu kadar mahal değişkenliği içerisinde kentleri yalnızca kendi isimleri ile sevmeyi öğretmişti bu tecrübe. Yani Bursa Bursa olarak güzel bir kentti, yeşil eteğini giymiş, yakasında belki gri bir fular olan bir kadındı, ama kendi için güzeldi. Her neyse, Tophane'den kente kuşların imreneceği bir bakış attıktan sonra ordaki çay bahçesinde oturup bir şeyler içtik ve muhabbetin belini kırdık hafiften. En sevmediğim şey yanımdaki misafirimin hele ki bayansa, yanımda elini cebine atmasıdır, ama hakkını verelim misafirim gerçekten böyle bir patavatsızlığa imza atmadı. Her neyse, ordan çıktık ve Heykel'in ordaki Leman Cafe'ye uzandık yürüyerek. Aklımda aslında Arap Şükrü'ye gitmek vardı ama hiç gitmemiş biri idim ve tuzlu adisyonları hesaba katınca daha öğrenci işi olan içkili bir mekan seçimi yapmanın mantıklı olduğunu düşünmüştüm, ayrıca da Leman sürekli takıldığımız bir yerdi. Aslında bir rezervasyon yapsaydım bari diye geçirdim içimden, ama artık çok geçti. Gittiğimizde arka bahçesi tümüyle kapalıydı, rezerveydi yani. Biz de sıcak olmasından düşünceye sevk eden üst katına çıktık mekanın, ama başta yaşadığımız bir anlık terleme dışında pek problem yaratmadı. Her neyse bir biraver ve bir kaç yiyecek bir şey söyledik, onlar geldikten sonra başladık muhabbete. Aynı üniversitenin istatistik bölümünden ve benden bir yıl sonra mezun olmuştu. Aynı kentte yaşamıştık, evlerimiz dibdibe diyebileceğimiz kadar yakındı ve ailelerimiz de (en azından babası babamı tanıyormuş) tanışıyor olması garip bir tesadüftü. Geçtiğimiz haftalardaki eğitimde o da başka bir yerden gelmiş olması bakımından karşılaşmıştık ve son gün tanışmıştık. Her neyse, aynı organizasyonun parçalarıydık, küçük bir ilçede çalışıyordu. Hayatını sordum, çünkü İzmir deneyimi sonrası neresi olsa kasardı, o küçük bir köy bozması kasabadaydı. Her neyse, memnun olduğunu ama gezmeye bayılan bir insan olduğunu, sırf yurtdışına gitmek için para biriktirdiğini söyledi. Ben de git başka şeyler al falan derken, her şeyim var ki dedi, bu lafı beni benden aldı haliyle-merak içerisinde kaldım. Nedir diye sordum, bulaşık makinem, çamaşır makinem diye evdeki zerzevatı saymaya başlayınca, ben de çeyizin hazır sanırsam diye espiri yaptım, ama tabii aşk hayatına giden muhabbetin kapısını aralamış oldum talihsiz bir biçimde. Böyle deyince, hazır falan diyip hınzırca gülünce ben ölümcül hareketlerime devam eder gibi, hatta mayın tarlasında basketbol oynayan g'zekalı bir çocuk gibi, sorumu sürdürdüm, hayırdır biri mi var hayatında diye sordum. Bir baktım yüzünün rengi soldu. Anlaşıldı ki mayın patlamış ve ben şimdi kırık bir aşkın zayıf halkası ile karşı karşıyaydım. Meğerse aynı küçük ve orda kalmaktan hoşnut olmadığı ve ordan tayin olmak üzere olduğu kasabada sırf tayin olmamak ve O'nla birlikte olmak için kurum değiştiren bir aşık varmış karşımda. Fakat O, bu cevval tasarrufu, önce evlilik virüsünü içine soktuğu bu misafirimi sonra mezhep farklılığı nedeniyle ailesinden yediği hayır cevabı üzerine yarı yolda koymuştu. Söylediği gibiyse, her şey bitmişti aralarında ama her nedense telefonda hala birlikte yanak yanağa resimleri vardı. Ben de bunu sorunca hala sevdiğini itiraf etti laf arasında, ama tabi en acı olaylardan biriyle karşı karşıyaydım, açtırmıştım kutuyu, söyletiyordum kötüyü. Fakat cevaben yada teskin etmek için cebimde hiç bir cümlem yoktu. Tek diyebildiğim, seni seviyorsa seni hak etmek ve seni her türlü durumunla kaldırmak durumunda oldu. Baktım, gözleri hafiften puslandı, geyiğe vurmak elzem oldu artık muhabbeti: Boşverler ve sıradaki gelsin geyikleriyle muhabbeti yumuşatmaya çalıştım. Bu arada da bir şekilde ordan kurtulmak zorunda olduğunu konuştuk, aynı yerde aynı hareketler ile aynı sonuçlarla yeniden karşılaşmak zorundaydı çünkü. Her neyse, biraveri bitiremedik, ordan kalktık. İyi olmadığını ve sarhoş olduğunu söyledi, o bakımdan biraz ayıltmak lazımdı misafiri. Ordan kalkıp yürüdük ve yolda sen benden daha sarhoşsun muhabbetleri gırla gitti, hatta bir ara düz çizgide yürüdüm falan. Başarılıydım Allah için... Ordan kahve ikram edebilmek için Mahfel'e götürdüm, bu sefer nasibimiz yerindeydi dedik hakeza hasır koltuklar henüz boşalmıştı, yani en kral yerine kurulduk bu çay bahçesinin. Ama canlı müzik biz oturduktan sonraki 1 dakika sonra bitince, nasibimize sulanan ağızlarımız, şansızlığımıza yutkunmamızla yeniden kurudu. Şekerli kahve içti, ben de açık çay ile ayılma katsayımı arttırdım. Sonra muhabbete başladık yeniden, çok yorgunum falan dedi, ben de bugünden bir tane daha yok, otelde seni bekleyen bir şey yok dedim; yani acele etmesine ne hacetti... O da mırın kırın edince, dedim ki şu fırtınalı hayatından 1 güncük olsun seni ayırabildiysem ne mutlu bana; o da cevaben çok mutluyum sağol dedi, ne mutlu bana o zaman şiarımı tekrarladım. Ordan kalktık sonra, biraz dereyi izlemek için Irgandi Köprüsü'nün kenarındaki taşlara oturarak suyun akışını dinlemeye çalıştık. Biraz zordu yolun gürültüsünden seçmek o dinlendirici seçmek, ama biraz uğraşınca duyuluyordu. Sonra şarkı söylettim biraz, daha da rahatladı bünye haliyle. Ondan sonra, illa ki otel diye tutturunca, yapacak bir şey kalmadı, oteline bıraktım. Alkollü bünyeyi eve attım, evdeki misafirlerimi uyandırmamaya çalışmadan eve döndüm. 1 bölüm Dexter yapıp yattık.Güzel geceydi ves'selam. Bir tanımadığım bir insanın daha gününü güzel etmeye çalıştım ve kısmen de olsa başarılı oldum ya, bana karada ölüm yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder