1 Haziran 2009 Pazartesi

Sevmekte çığır

Bir elma dalı sanki en kırmızısı, seni sevmek. Hem de nasıl sevmek biliyor musun; şu yapayalnız odamda sesten izole senle dolu bir konçerto olmalı, konserin gidişin beri bitmedi. Hala ismin daha çok çalmalı seni hatta öyle ki, dinledikçe daha çok koymalı odama senden, sana söylemeden seni çalanın ben olduğumu, hem de eller yukarı hallerim, gülüşüne bir kısmet olmalı, hırsızlığın böylesi daha bir yakışır bu aptal aşığına.

Hem nasıl yakışır ki; halen berduş hallerimde, aynada yokluğuna seni kesip yapıştırıyorum yanıma, poz veriyorum sanki hayalin bir an küser gülmez, kaçar gider diye... Ama ne bir sıkılmak ne vazgeçiş, yıllarımı aldı bu fotoroman, hayalinin omzuna el bile atamazken halen, arsız bir hayal seveniyim, hem de hayalinin aksine aşık bir sevmek...

Yan odadasın kokun gitmemiş, korkusu tuz olup yağmış üstüme halen yanar güneşinde terleyen gözeneklerim. Hem yağmışsın hem de rahmet olmuşsun ya, başım gözüm üstüne der hala aşkından kokar haldeyim, yıkanamam ne sindiyse senden suya kapılır gider diye. Ellerinin değdiği yerler hala çitle çevrili bedenimde, dokunulmazlığı var, dokunsa bir yanım bir avuç kendimden alır yere çalarım.

Kazınır hala karnım, senle bir simit yemenin hazzı gitmesin diye damağım, yılları katık etmişim şu açlığıma, hala daha bedenimi sadece gezdirmek için yalnızlığımın fotosentezindeyim, seni demliyorum buharlaşan gelmeyecekliğinden, yada açlıktan ve fukaralıktan bunca karın gurultum, sen diye bağırır durur.

Geceleri yatağın yarımına sıkışır gittiğinden beri yarısı gitmiş zayıf bedenim. Bir öbür yanına yatarken derhal öbür yanına geçip yatağın, geleceksin diye ısıtıyorum. Geceleri iki kişilik üşürken halen, geleceğin diye ısıtığım yanı sıcak yatağın.

Kopar zaman, sanki hiç tanımamış olurum bazen seni. Resimine bakıp, yabancılaşırım. En tatlısı da bu olur, hala ilk günkü gibi aşık olmam bundan sana, bir yudum daha sana ve aşkına hem de en tatlı yudumu ilk aşkın.

Umut gözüm, umut... İki elim, iki ayağım, işlevsiz beynim, sana bakamaz diye kör bellediğim gözlerim, sesini arasıra şimdi susuyorsundur diye kaybettiği için küstüğüm kulaklarım; umut. Birden ve her zaman, umut. Seni sevmenin sancağı ile zamanın kurşunlarına yürürken de umut, vurlup düşerken de umut, hatta yalancı gülüşlere kanıp bugünümü zehir ettiğim yalancı bedenlerdeki hayalkırıklarımda da umut, umut; sadece umut.

Yaşamak böyle sensiz, bırakmadan seni. Aldatırken içimdeki yoksunluğu, bir hayalden sen yapıp bir gün daha kazanmak, dünümün bugünlük mirası. Kaçmadan, onurlu dövüşerek gerçekle, bir yumruk daha sallamak boşluğa, her sabah tan yerini birazdaha kızartmak hışımla. Zenginliği üstümdeyken hala sevmenin ve gerçekle paylaşamıyorken seni, yokmuşsun; koyar mı senle doluyken?

Çok kalmaz bende bu tren
geçip gider bu istasyondan, korkarım
içinde sen varsın,
ve el sallamalarım arkada kalır.

Bir su ikmali olmalı;
gözüm pencereleri tarar.
Aramaya, bulmaya mecalli gözlerim,
fırsattan istifade; hasretle arar.

Şimdi duyulur sireni bu trenin.
Gidersin.
Ellerim arkanda kalır,
göremezsin.


Hiç yorum yok: