
Bugün ise ilk olarak sporla haşır neşir oldu deli gönül. Güzel bir ter atıp, duşumuzu aldıktan sonra, oturayım başladığım şeyde istikrar gösterme dürtüsüyle dizimi izleyeyim dedim ki, mahallenin veletleri her zamanki gibi kapı önünde bidi bidi yapmaya başladılar. Aralarından en büyük olanlarının, henüz ergenlikte olmasından dolayı sesinin kurbağa sesi ile asfalta sürtülen cam parçası sesi gibi olması, kulaklarımı çınlatırken diğer veled-i ziynetlerin de pek pür-ü neşe içersindeki çığrıkları deli gönlü dizi izlemekten mahrum etti. Geçen haftalarda da bu saygıdeğer ama sopaya daha bir değer görmeye yeltendiğim arkadaşları uyarmışken, bir daha yapacağım uyarının şiddeti konusunda önce çelişkiye düşmüştüm. Ha şimdi ha şimdi derken, dedim ki kopayım akayım alemlere ve belki bu bir ilahi işarettir... Evden giyinip çıkarken, bir kaç laf ettim ama bunlar çocuk olmalarından ve iqlarının sadece muzurluğa çalışıyor olmasına yorduğum salağa yatmalarından ötürü bir halta yaramadı, haliyle. Yaradana sığınıp girişeceksin de, elalemin pek değer vermeyip alemlere saldığı bu değersiz veletlere değer katıp, akşamı karakolda geçirmek istemediğimden aldım voltayı. Kanka Serdar'ı aradım n'aparsın hesabı evde eylemsizlik yasasına oy veriyormuş, kop gel dedi. Bir gittim, eleman erojen bölgelerine kebap muamelesine devam ederekten halen daha hazırlanmamış, dedim toparlan kanka. Meğer boşuna değilmiş, facebooktan yaptığı hatunla geceli gündüzlü fazla mesaideymiş. İliği kemiği kuruma vaziyetindeyken kaptım kekliği, mahfele oturduk birlikte. Bir şeyler içtik ama eleman hala hatun süzüyordu. İçimden, keçi ölse de kuyruğu dik kalır, diye geçirdim elbet ama arkadaşın dik kalan yerlerindeki dermansızlığın geçici olmasıyla, adına avundu deli gönül... Her neyse ordan kalktık, hemen yakındaki balıkçıya aktık. Balıkları midemizde yüzdürdükten sonra mediamarkta gitmeyi teklif ettim. Kabul etti. Amacım kablosuz kulaklıklar ile telefondan müzik dinleyebilmekti, koşu bandında sürekli sorun yaratıyordu kulaklık kablosunun terli bedene değmesi. Her neyse o tarafa varınca, bendeki amaç yeni bir harici hard disk'e doğru kaydı. Bir sürü filmi izlemeden sırf yer yokluğundan silince ister istemez, bu yola giriliyordu. Hatta Serdargil de takıldı, olm madem izlediklerini sil diye.. Ben de cevaben, örneğin bendekileri sen izlemedin, ben bencil biri değilim izlemeyen mutlaka olur diye arşivcilik yapıyorum dedim. Sevdiklerimle paylaşmışlığım çoktur zaten de, anlatamazdım o an ona bunu. Muhtemelen duble salak olacaktık gözünde. Neyse ses etmeden koptuk gittik, ama dizlerinde derman kalmamış olmalı ki, Hacı bir araba al sen diyip durdu. Sanki bedava, Allah'ım sabır... Beyfendiyi yürttük haliyle. Kent meydanında tuvalet bahanesiyle avmye girdik, ama beyimiz gömlek istermiş diye takıldık kaldık. Ben de beybabanın aklını tekrardan alıp rotayı mediamarkta çevirttim. Karşı taraftaki Carrefourdan alırız gömleği diye de savsakladım haliyle. Neyse vardık ve 500 gblık bir tane cıvırı 169 tlye kapattık. Çıkışımızla birlikte karşı taraftaki Carrefoura gittik, ama birşey bulamadık çünkü kısa kollu gömlek yoktu. Döndük gerisin geri... Ama sorun şuydu ki, bu karşılıklı 2 alışveriş merkezi metronun 2 durağı arasındaydı:Nilüfer ve Acemler istasyonları... Ben de onu Nilüfer'den rahatça getirdiğim güzergaha ek olarak; biraz daha meşakatli ama güzel manzaralı yol olan Acemler istasyonu yoluna yönlendirdim. Hem uzun hem de zordu. Yolda yürümekten açıp muhabbeti, sıkıntısından bahsetti. Ben de cevaben askerde seve seve yürüyceksin koçum diye gazladım jakaboyu. Uff nasıl geçecek diye söylenirken aslansın kaplansınlar güme gitmedi, teskin ettim henüz gitmeden terhis yolları gözleyen bu genci.... Biraz da yürüttük haliyle. İstasyona varıp metroya atladık ve metrodan demirtaşpaşada inerek, yukarı sallandık ve kankayla ayrıldık. En son giderken, bu gece yatarken kulaklarını çınlatacam diye gülüyordu ki, ben de bağıraraktan bence yarın gece yenge çınlatacak; uykuyu bana haram edecek dedim, bazen yırtık olabiliyorum doğrudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder