2 Haziran 2009 Salı

Ölürken uyandığın bir rüya

Bugün akşam, Fringe dolayısıyla verdiğim sözü tutmak için kanka Adnan'ı eve attım. Şöyle ki, bu ecnebi kaynaklı diziyi, yine başka ecnebi kaynaklı dizinin sezon finalini(Lost) ona Usb marifetiyle aktarırken, bir kaç bölümünü de yanlarına koyarak ona bulaştırmıştım, geçtiğimiz haftalarda. Her neyse, kont Adnan bunları izleyince baba biraz ateşle diye yeniden getirdi usb'sini. Dün ondan aldığım naneyi, doldurmayı unutmamdan kaynaklı bir durumdan ötürü akşamı onu çağırdım çıkışta, hem yükleyelim nanesini hem de 2 beşlik bozalım kankamla diye... Her neyse geldi, oturuyoruz, miili maç çıktı tvde, onu izlerken ben çıktım gittim. Hakeza karnımız açtı. Her neyse, tost falan yaptırdım karşıdaki tostçumuz; canımız abimizden, tabi kuru kuru su olsa gitmez niyetiyle gazoz yapıp geldim marketten. Onları gövdeye kattıktan sonra baktım unknown bir alo arıyor. İlk açtım tanımadığım bir ses; ben de Allah var ya, diyorum bu mutlaka geçen bana saran kablonet ayağına girdiğim kablolu tvnin gelişkin ve tuzlu hali olan teledünya paketini bana satmaya kalkan hatun diye. E haliyle tamam tamam diyip savcaz hatunu iki saat, şu gıcır keyfimize neden limon sıkalım diye endişelenirken, kendini tanıtmasıyla olay aydınlandı. Meğer Galler prensesi ararmış... Vay dedim nedir, bir durum mu var, yok dedi bunca zamandır msnden titretiyorsun alemi cihanı, bize de iki telli tambur bir ritim sazı atışı ile bir fasıl çek, biz de durur muyuz; haliyle tanıtttık necm-i gönlümüzü... Hoş bir tanışma faslı oldu ve benim Halalcanın Yoğurtçu Karılarına benzeyen çenemden ötürü temyize kadar giden muhabbet sonrası Kont'u milli maçla yalnız bırakmış olduk.

Kanka ben şimdiye kadar hiçbir dişiyle bu kadar konuşmadım toplamda bile dedi, ben de birader bileydim o sınırda tutardık, karnın şişi inerdi diye takıldım Kont'a. Her neyse Kont'tur, Adnan'dır, ama candır, böyle majestik ve soylu muhabbetlere açacak boş zamanı vardır, nazımız geçer ona.

Sonra kontumuzu otobüse kadar geçirdik, onca kal ısrarıma rağmen, nuh dedi peygamber demedi. Kont'tur Adnan'dır candır ama sıkıcandır; inattır kefere... Her neyse, dönerken de, yeni evlendiği ev arkadaşıyla sıkıntı yaşayan ve geçenlerde ne dediğini bilmediğinden bozuştuğumuz Neslihan'la karşılaştım. Ha o sırada da yine telefon vardı kulağımda, İzmir'den bir arkadaşın doğumgünü için aramakla beraber, yakında gireceği kpss sınavıyla ilgili gaz veriyordum ona. Tabi öğrencilik de bitiyordu arkadaşın, o bakımdan teskin de etmek gerekiyordu. Her neyse elimde telefonla Namazgah'a doğru yürürken, elinde yine telefonla Neslihan geliyordu: El ettim durdu, ikimiz de bir müddet telefondakileri oyalayıp, kapatmaya mecbur etmeye çalıştığımız bir yandan da, birbirimizi eğlediğimiz garip bir mizansene imza attık. Biri bizi kameraya alsa o sıra izlenme rekorlarına aday olurduk ya, karikatür malzemesi olmaktan imtina etti şimdi bu deli gönül. Her neyse, ev arkadaşıyla ayrılıp bizim yakınlardan ve daha eski evinin olduğu yerden bir ev bakmış ve akabinde ev sahibiyle anlaşmış, orda şimdiki ev arkadaşı görünümlü düşmanın yanına evine gidiyormuş. Kız başına ne işin var bu saatte bu halde diyemedim ama eskortluk bizde Allah'ın emri; haliyle bir daha meydana gidip, onu da dolmuş taksiye bindirip eve döndüm.

Şimdi uyku zamanı olmalı, kaç gündür uyku yarım elma halinde, tadı damağımda kalmış bir lezzet. Sabahları ve öğlenleri hödük modunda takılıyorum, işyerinden bir uyarı gelmeden toparlamalıyım. Bunun için de uyku şart, azıcık adam olup zamanında uyusam, iyi olacak.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Balıkesirlimisiniz?

Şiir müsvettesi dedi ki...

Halalca'dan çıkartmış olmalısınız. Tebrikler. :) Teşekkür ederim ilginiz için.