
Gece birden ayılmak gibi, her uykudan uyanışta biraz daha sana bulanıyorum ve sen bunu bilmiyorsun. Sevmeye aç değilsem de, bilemediğim ne varsa sen deyip, üstünü örtüyorum, bilimsel bir softayım; dogmatik seni sevmeler; sadece kötü.
Savaştığım ne varsa, sana anlatmadım. Anlamlandıramayacağından değil, bilmenin ağır olması ve tabii ki bilmenin sorumluluk olmasından. Sen resimlere attığım zoraki gülüşlerime kandın ki; ben öyle istiyordum. Hep mutlu hep müreffeh, dertsiz tasasız, kimliğine sahip olmayan öyle yaşayan ve mutlu, gör istedim beni.
Yol dümdüzdü, yol akıyordu. Toz kalkmıyordu yoldan. Renkliydi arabalar, renkleri ışıl ışıl. Lastikleri yere değiyordu ve lastikler öpüyordu asfaltı. İkisi de kapkaraydı.
Tek yönlü bil, araştırma, sadece kabul et. Derinine inme, indikçe bende bulursun kendini, diyeydi her çaba, her uğraş. Kestirip attım; sandın seni, belki hiç sevmiyordum, yada zaten içinde sevgi barınmayan biriydim karşında. Oysaki her lafın ağırdı, susmanın ve pasifliğin ağır yüküyle bir de dayak yiyordum sözlerinden. Birşey de diyemiyordum.
Ay ışığı yere vuruyordu. Karanlığın ortasında, sapsarı bir kurtarılmış bölge vardı, misafirdi o gece hücreme. Bir nefes aldım, bir kere daha baktım misafirime. Hiçbir şey ikram edemedim, sabaha özgürlüğünü vermek üzere emanet aldım bir geceliğine.
Ter süzülür gözlerden, göze akar, yakar tuzu. Bir damla da gözünden gelir, öyle bir şey aşk bana. Ben sadece kendimi feda edilmişmişliğe yakmışım, sadece onur ve kavga var hayatımda. Bir aşkı gönlüne koymak, zordu. Beceremezdim. Hem seni ne hakla alıkoyardım ki, neydi yazgına edeceğim despotluğumun kaynağı, ben sadece saatinden akıp giden bir kaç dakika'ydım.
Kalemin ucu kapkalındı. Gazete kağıdının boşluklarına birşey yazamaz olmuştum. Artık hangi mısraya rastlasam yalnızlığımda, aklımda tutmak için ezbere kaçıyordum. Çok zaman bir şiir yazardım ve okumaya niyetlenirdim. Kuşku ardından gelirdi; acaba dün yazdığımla aynı mıydı, diye.
İnsan böylesine tek hücrelik yalnızlıklarında bencil de olamıyor. Sanki tutacakmışım gibi elini, sanki dün ayrıldık gibi, kendime vuruyorum. Acabalar bir tren yapmış adeta, rayları beynimden geçiyor ve her seferde ben senin çığlıklarınla mutsuz sessizliğimden uyanıyorum...
Gitmedin değil mi, hiç gitmedin, hatta geleceksin yine, yada birgün bir yerde sadece gülümseyeceksin, sanki; unutmamışsın sanki sen de benim yaşadığım gibi, hep o yapamadıklarımızı yaşayacaksın. Anlayacaksın beni değil mi... Varsın bu sefer aşk kelepçelesin beni ve kopsun hatta kökünden her şey...
Not: Ahmet Kaya dinlememek lazım yada her şarkısının başında besmeleymişçesine, bilim kurgudur diye akıldan geçirmek lazımmış. Ben bugün bunu anladım.
1 yorum:
Ne guzel cumleler kurabilirim ne de derdimi anlatabilirim,
duz'um.
diyecegim sudur ki okumanın kacıncı tekrarındayım bilemiyorum..
Bu gece senle karsılıklı rakı masasında olmak istedim.
Belki bir sandal, eski istanbul hikayelerindeki gibi..
Gozumu kapatıyorum, cd ler degil tas plaklar var, hic uzulmemisim, hic uzulmemissin, herkes mesut -mertliginden ötürü-
iciyoruz karsılıklı, hafiften yankılanan ince bir kadın sesinin nagmesiyle demleniyoruz, muhabbetle
şşhh.. tatlı bir ruya bu, tuz degdirme gozlerine
Kaldır 'beyaz guvercin'i, serefe..!
e.y.
Yorum Gönder