27 Haziran 2009 Cumartesi

İçinde farklı melodiler geçen şarkı

gıp-gri
yağmura ramak kala bir bulut kompozisyonu
şimdi gökyüzü..
güneş ardında bulutların,
bir fırsat kolluyor.
sanki uzatsa kafasını,
ısıtacak yeryüzünü.

senle ben; ey sevgilim.
işte bu yağmur kokusundayız.
toprak kokuyor ellerimiz
'sen' kokuyoruz.
daha birleşmeden hele,
kopmaktan korkuyoruz.

deniz,
kabarmış; rahatsız; şimdi yutacak sanki beni.
rıhtımda duran sahipsiz, ne varsa çekti içine.
ve öyle huzursuz ki,
atmak istiyor demirli gemileri cebine,
sonra da kaçıp gitmek arzusunda belliki.

gözlerini yakalayamıyorum.
gözlerinin samimiyetinden öksüz,
sevdiğini bilmekten mahrumum,
damlalardan avuçta kalmış bir deniz;
sensiz,
hala sevmeye koşullu, densiz...
koşmaya meyilli her ne pahasına olursa...
ama korkarım;
sonunda yırtar gider ipleri; sana bağlı,
uçarı bir kaçak;
isyanın elleri, bilinmezliğinden yumuşak...

tehdit gibi, kırık bir kalem öfkesi.
yaralı bedeni içine kapanmış,
yeni rastlamış bedendeki kurşun refleksi...
şimdi yeniden yaksam gemilerimi,
nekahat dolu yüreğine yeniden susasam;
üzülürüm biliyorum, toparlarım diskalifiye kederlerimi
ve kimsesizliğe kaçarım.

oysa bilsen, ne çok seviyorum seni.
tutabilsem saçlarını, bağrıma basar,
kana kana içiririm özlenmeyi.
henüz kaynamışken, sana koşarken kırdığım bileklerim,
biraz daha, biraz daha derken,
yolunda kaybederim ayaklarımı; koşmayı...
yitirmek için, saat her zaman erken
mecalim tıkabasa dolu...

Hiç yorum yok: