20 Haziran 2009 Cumartesi

Bulanık

Yoldan gelirken, canım sıkılmasın diye önceki gün terminalden aldığım Uykusuz'u okuyordum. Umut Sarıkaya'nın yazarlığına kanaat getireciğim yazısına dadandım, ismini görünce. Basbayağı; hafiften blog yazarı gibi hayatının önemsiz bir ayrıntısını etlendirip butlandırıp yazmış ve boş vakit geçirgeci olarak ve tabiiki mesaj kaygısız olarak köşesine döşemişti. Yazı güzeldi Allah için, yani internette herhangi bir yerde rastlasam oturup mesaimi es geçip okuyacağım bir yazıydı. Att-ı zatında, çağımız ergenleri gibi marka bağımlısı ve O, şey yapsa iyidir abi, o ne yazsa okurum yeni yetmeliği ile olmazdı bu muhtemelen, naif ve kendince yazmıştı ya, bu yeterdi. Ha bir bakıma okuduktan sonra aklıma bir soru işareti takıldı tabii, zaten soru işlerinden sorumlu devlet bakanım işini seven bir arkadaştır, ya ben yazsaydım ve isimsiz bir mahlasla burada yazsaydım benzer naiflikte bir yazıyı, acaba okur kişileri bendenizi de böylesine bağırlarına basarlar mıydı diye.

Ardından kontraatak yapmak amacıyla olmasa da, ardı ardına kafama bu salak kurgu yüzünden sorular takıldı. Herşeyin bir ilki vardı, öyle ya, ilk yazımdan sonra okur mektuplarından bir kaçında yada ekşisözlükte ya abi şu ıbırcıbır takma adlı arkadaşın yazısı çok hındırbındır veya abi bu kadar da olmaz herifçioğlu aynı ünlü yazar bıdıbidi'nin üslubuyla yazmış, nerden buluyorsunuz böyle antenleri der ve pekala bendenize, halkı galeyena getirme marifetiyle bir haçlı seferi başlatmak galibiyetine ulaşabilirdi. Ha benim yazar kişiliğim yada varsa bir edebi yoğurt yeme şeklim, bu salak hareketten pek de etkilenmese de, henüz yeni gelişen ve yöreselden ulusala atlamaya başlamış olan bilinirliğimin ağzının ortasına salıncak kurup, sallana sallana cıvık ifrazatlarını salar mıydı, bence salardı...

Hatta geçende bir arkadaş, beni böyle bir amip görünümlü yazara benzetmişti. O sıra dokunmuştu yaz meltemi kıvamında, ancak hür iradesine gem vuramayacağım önkabulü yüzünden, bu temas sadece başladığı yerde patlamış; kapalı devre kalmıştı. Çok da önemsemiyorum şimdi ancak zaten insanın başka varlıkları tanımlama yöntemi hep o yeni varlığa benzer olan önceki tanımladığı varlıklar üzerindendir ya, bu son derece doğal gözüküyor zaten son tahlilde. Çok iyi yazıyorsun sayın şiirmüsvettesi, ama üslubun grip olmuş ahmet mehmet gibi, sen de onun gibi yazılarında çok ağlıyor sızlıyorsun diyebilir pekala. Zaten paylaşım ve başka dimağlarda da bir tat bırakmak şiarıyla bu mecralara taşıdım aklımdan geçen parça tesirli düşünceleri, o bakımdan bunda sonuna kadar haklı olurdu, diyecek en güzel şey teşekkür etmekti.

Kendime de gıcık olduğum zamanlar da oluyor üstüne. Acı çekmelerimi buraya yazarken, pek tabii acı çektirdiklerime burda yer verememek dürüstlükle ne kadar uzlaşır, burda muhalefet gücümü kullanmamakta büyük sakınca görür şu deli gönül... Aşktan yazarım genellikle yada sevgilerimde ne kadar samimi olduğumu belki, ama aynı aşkın başka kalplerde bıraktıkları belki bendekiler gibi olabilir'di.

Mesela

Hikayemiz benim yine ergenliğin huysuz yatağından yeni yeni ellerimi uzattığım ve karşılıksız aşkın pençesinden kendimi kurtardığım zamanların hemen sonrasında geçiyor... Efendim, yeni taşındığımız kent merkezinde, önceki yaşadığım paylaşımı bol lojman arkadaşlığını arar vaziyette olmamdan ötürü büyük yalnızlık çekiyordum, mahallemde oturanların hepsini toplasan o eski arkadaşlarımdan biri etmiyordu. Hoş bende de kabahat vardı kuşkusuz, sen gelmişsin dışardan kimse sana eski hallerini yaşatma veyahut eski arkadaşlarının kalibresine varma tahahhüdüne sahip değildi, ama o zaman salak çağlarımızdaydık. Her neyse, işler limoniydi yani. Apartmana bizim gibi yeni taşınmış bir ailenin çocuğu ile haşırneşir olduk bu minvalde. Yeni arkadaşım muhabbet biriydi ve lisede bayağı popülerdi. Benim zaten kızlarla aram iyi değil, kabuğumu kıramamışım, ona bana yardımcı olmasını söylemiştim haliyle. Hazır da yaz tatilindeyken, dediğim üzere kendinden zamanında hoşlanmış bir kızı bana yapmayı teklif etmişti. Ben de hayırdır felan diyip, kıllanmıştım ama onun olm senden de hoşlanır zaten tam sana göre teskini ile yelkenleri suya sermiştim. Her neyse, birgün bir buluşma ayarlanmalıydı ama ilk seferi garip şekilde gerçekleştirdik, evlerinin önünde arkadaş grubu ile oturdukları parka gitmişti bisikletlerle. Merhaba falan konuşurlarken, araya ben de sıkışmıştım ve merhabalaşmıştık. Sonraki günlerde bir buluşma ayarladı bizim coni, sonrasında işleri pişirmeye koyulmuştuk. Ancak hayat öbür kollardan da akıyordu, keza eski bir komşumuz önceden taşındıkları kentten bir süreliğine geri dönmüşler ve bizde kalmışlardı. Geri dönerlerken de Karadeniz kıyısındaki yazlıklarına beni götürmüşlerdi. Dolayısıyla haftalarca ayrı kalmıştık yeni sevdiceğimizden... Ama şunu belirteyim ki, o coni arkadaş yüzünden kız hakkındaki hislerim her zaman sadece hafif meşreplikten öteye geçememişti. Ancak ben kendi kendime verdiğim sözlerden ötürü de, onu sevmeye çalışıyordum bir taraftan da. Çıkma deyiminin aldatmak ve öylesine gönül eğlemek manasında olduğunu sandığımdan, dürüst bir çürük limoncuydum ancak. Her neyse, o sıralar cep telefonu benim için icad edilmediğinden, haberleşemiyorduk haliyle; ilişki bir süre kopmuştu ve ayarlayan yeni komşu coninin onu nerelerde olduğuma dair bilgilendirmesi ile cılız da olsa akmıştı bir yerlerden. Döndüğümde buluşmuştuk. Bana beni özledin mi diye sormuştu, evet tabii ya demiştim demesine de, gerçekten beni hiç düşündün mü sorusuna karşı 1 kaç saniye bekleme ile yanıtı yapıştırmıştım. Yahu sorunun doğrudan sorduğu eylemi, hem de ona dair olan kısmı ile gerçekleştirmiştim, ama o gittiğimiz sahil kasabasında yine kız peşinde koşturmuştum aslında... Nasıl söyleyecektim ki o kızın da reddettiğini ve haliyle mevcut ama uzak sevgili ile idarenin onu düşünmek manasında cevaplanabileceğini; haliyle ona da evet tabiiki birtanem yanıtını yapıştırıp gönderene postalamıştım. Daha sonrası aradaki elemanın olumsuz ve bırakmam yönündeki propagandası yüzünden ayrılmıştık. Yaz bitmişti zaten okullar açılmış herkes kendi işine'ydi, benim okulum kent dışındaki bir okuldu, onların okuluyla her manada alakasız bir yerdeydi. Bir gece annemlerin olmadığı bir anda, evden beni aramış ve muhabbeti pişirmiştik üstüne de. Yeniden başlamak istemiştik sanki. Tam emin olamıyorum ilişkimizin o yeni mahiyetinden şimdi aslında, ama kendime hayran etmiştim en azından yeniden. Her neyse, yine bu olayların hemen sonraki gününde coni gelip, abi seni aramış ve sen de tamam demişsin hatuna, olur mu yapılır mı o kız senle dalga geçecek abi, o yemdi felan dedi. Ek bilgi olaraktan da, bunların okulu yarım günlük olanlardandı benimki tam gün olduğundan 3-4 gibi evde olabiliyordum, bizim coni okulu kırmış olmalı diye tahmin ediyorum, çünkü bana bunları üniformalı söylemişti. Neyse efendim, ben bu lafları duyunca, dolmuştum haliyle ve e peki n'apacaz abi diye sormuştum. O da hemen gel okula gidelim ve bundan ayrıldığını çat diye yapıştır suratına, hem tez olur ayrılık hem de intikamını acı almış olursun dedi. E iyi dedik haliyle, düştük peşine. Okulun önünde bekleye koydu, ben de sınıfının ismini öğrenip zil çalınca yanına vardım. Beni görünce, hoşgeldin aşkım dedi. Tuzak kuran birine göre bayağı candandı. Sonrasında, bugün bilmem ne oldu ve annemler beni geldi izledi biliyor musun, çok mutluyum canım benim diyip, yine candan bir şekilde paylaşmıştı benle ve tabii sarılmıştı. Bense, hem öfkeyle doldurulmuştum, hem de geldiğim tonganın ve tabii arkadaşın eski sözünü ezip geçip gemleri kızın eline vermek yarasıyla, sadete gelip çekip gitmek istiyordum. Peki X, söyle bir gel konuşcaklarımız var deyip onu sınıfının önünden aldım, kenara çektim. Sonra dünkü konuşmalarımızı hatırlatıp aramızda hiçbir şey olamayacağını ve onu sevmediğimi söyledim. Geçmiş gün hatırlayamıyorum konuştuklarımızın tam içeriğini ama, bana tuzak kurmasından duyduğum rahatsızlığı da; sözde gayet kibar ama özde gayet kırıcı şekilde söylemiş de olmam yüksek ihtimalli. Bitirmemle gözünden yaşlar boşanmıştı, Allah belanı versin demişti galiba. Benim içimdeyse, herşey karman çormandı: Ne kadar bana tuzak kursa da, insandı ve gözünden güzel şeyleri görüp biriktirdiği göz yaşları birbir damlıyordu ama öte yandan da başarılı olmuş ve ondan intikam almıştım. Binadan çıktım, elaman coniyi görüp halledildi dedim, kız da arkamdan gelmiş olmalı, coni senin de Allah belanı versin, felan dediydi, ama hala içten ağlıyordu. O da cevaben benle uğraşma bak böyle olur minvalli bir laf etti. Çektik gittik.

Sonrasında eve sessiz telefonlar geliyordu gece vakti, ama hiçbir zaman emin olamasam da o yapıyordu bunları... Her neyse, o yıl 75. yılıydı cumhuriyetin ve kentteki bütün lise talebelerinin sokaklarda yürüyeceği bir zottirik organizasyona karar vermişti tedrisat. Neyse orda nasıl olduysa kız bana tesadüf etmişti bana ve senle konuşmalıyız, şiirmüsvettesi demişti. Ben de geçiştirir halde he he tamam diye ötelemiştim olayı. Ama bu anlattığım olayla, kızdan ayrılmam arasında aylar olmalı, devrimiz de hızlı devirdi, kimbilir o sırada ne sevdalardaydım ben. Neyse efendim, sonra kızla bir görüşme yada alaka kalmadı, koptuk büsbütün. Bu olaylardan sonra ve bu olaydan bağımsız olarak, bizim coninin yalancının önde gideni ve her nabza şerbet veren bir tiynetteki şerefsiz olduğunu biraz da ailem ve tabi başıma açtığı başka olaylar vasıtasıyla bizzat öğrenmiştim. O kazıkları yerken aklıma bu kız gelmemişti ama yine yıllar sonra, ben üniversiteyi kazandığım ve yaz tatili için geldiğim seferde, can sıkınıtılı bir kent turu sırasında karşılaşmıştık. Tanıdık gelmiştik ama merhabalaşamadık, yanında tanımadığım küçük bir kız vardı. Benim aklımın çok sonradan başıma gelmesi meşhurdur, zaten kız geçip gittikten sonra çıkarmıştım onun kim olduğunu. Sonra başka bir paralel sokağa dalıp en azından bir merhaba diyeyim yada arzı endam edelim bu büyümüş ve serpilmiş eski segiliye diye, karşılaştığımız caddeye çıktım ama, bunlardan eser yoktu. Muhtemelen bir dükkana girmişlerdi. Ama muhtemeldir ki, kız benim hayatındaki yokluğuma alışmıştı, yeniden benim varlığımdan korkmuş olabilirdi. Ah be blog, bir bakış ve karşılaşmadan binbir türlü şeye gelen mana çıkartıp, iyi niyetine laf söz getirmek istemem ama, ne bileyim, yüreğimi o an cız ettiren bakışların yoğunluğu bence buna delalet ederdi. Muhtemelen ben kızın çok acı bir anısı olmuştum. Tekrarlamam gereksiz biliyorum ama ben çok canlar yakıtım ve çok çapkındım diye erkek evlatlara yapılan gerinme temalı baba böbürlenmelerinden değil bu. Gerçekten pişmanlık ve keşke öyle olmasaydı duyguları içerir. Kimsenin hayatında istemediği şekliyle olmak istemem, velevki o kız beni aldatmış olsun, bu çok da önemli değil artık çünkü. Bir kamyon dolusu vebali vardır üstümde, ama bakarsan, ben ne acılar çektim laflarından çok çok sonra akla gelen ve bizzat aktörü olduğum bir acı bu, başka şerefsizlerin yardım ve yataklığı hafifleticilikten uzak ayrıca da...

Yazmak bazen iyi geliyor. Günah çıkrtmak gibi bir bakıma ama belki o günah benden hiç mi hiç çıkmayacak. Keşke bir yolu olsa da, o dönemki saflığımın anlatımı olsa ve ondan özür dileyebilsem. Şimdiki bir erkekle ilişkisinde hatrına gelmesem bile, bir mayın olursam yada erkeklerin tümünün aslında böyle acımasız olduğuna getirdiği kanaatlerin bir aktörünün de benim olmam durumu, benim bu dünyama yeter de artar nitelikte bir günah zaten. Hiçbir şeye hakkım yoktu, hala yok ve ne yaparsa ne ederse kabul etmek durumdayım şu an. Kimbilir hayatın nerelerinde ama aşktan yediğim her kazıkta aklıma gelip bunu hak ettiğimi kendime hatırlatmam gereken bir özel isim, onun ismi. Keşke vursa bir bıçak da, akan irinli kanım temizlese acısını, en azından bana fazla olan bu cürretin bir zamanlar geçip gittiği damarlar, bugün biraz rahatlasa... Ama kan kanla yıkanmıyor ve ne acı çektimse ve çekiyorsam da, sadece bu saf kalpli ama bizzat suçlu eylemim yüzünden bile, hak ediyorum. Acı ama gerçek, blog.

Ne dersin, sinir olmakta haklıyım değil mi?

Hiç yorum yok: