21 Mayıs 2009 Perşembe

İstek şarkının mahalle duvarlarındaki yankılanışı

Bir yurt gecesinde, final tatillerinde kulağımda bir içli şarkı ile kendime ettiğim işkencelerime gelsen... Gece yanarken cayır cayır, kimsesizlikten, bir sahibi olmaya öykünmelerime ve bendeki karanlığa inat; kapkara bir ışık olup geceye karışmalarıma gel... Yorgun bir yoksulun koşusundaki, tek atımlık ter damlası olmaya, sarıldığın başka sırtların tersinden kopup gel.

Bir garip nağmesi şarkının... Hem de en can alıcı yerinde; en kafiyeli en manalı, bana gelmeyen ama gelecek dizelerin. Sen yoksun şimdi hem de hiç olmadın, bu yüzündeyken sensiz bu hayatın, bir iğne ile senli yokluklara iliştirmeye bütün çabam, olmayan göz yaşlarımın sebil olması, hatta apansız gülüşlerim bile bundan ötürü.

Şimdi evin bahar, evin aydınlık, evin bir bayram sabahı... Olmayışımla dikilirken, kapının kirişine yaslanıp, sana bir avuç leblebi uzatmışım, var sen bunları hiç mi, hiç bilme. Gözlerim bile gözlerine bakamıyor, utancım bir yabancının ama senden birinin kadar kıpkırmızı yanaklarım... Ait olmaya; ellerine gidemez elim.

Ölüm mü, o bizi ancak böyle ayırır...

Hiç yorum yok: