17 Kasım 2011 Perşembe

yasaklambaç

ne güzel şey şu çocukluk?... herşey mümkün ya, umut yok herşey hayal ve kırık değil sapasağlam... küçük öyküler ve komple masal..

anneme nasıl sarılırdım ve hep gideceği korkusu... çalışıyor, ekmek parası; bana gelecek, önce kreş, sonra anneanne evi, sıkışmış çocukluk.. arkadaşlarına özlem, tek başına bir özlemek, özlenmemek hatta, tek yaptığı ve belki yapacağı oyken..

yine de özlüyorum. bir takvime bakıp, günlerin geçişi ve benim cuma saymam, anneme ve kapalı devre çocukluğumun bitişi, toprağa, çama, insana kavuşmam... küçük bir insanın büyük özlemleri, büyüyünce de küçülceğini hesap edemeden, büyümeye namzet; gönüllü olmak da var... komik işte ya, komik olan hep unutulur, hele ki nesnesiysek komiğin, ama bu unutulmuyor, rüyalarının fabrikası, çocukluk, gençliğinin sandukası, yetişkinliğinin kara kutusu...

özledim. özlemem mi?.. hepsi pahasına...

bir baba olmadım daha ve belki spermlerimle geçecek benden sonraki nesle bu özlem.. sıkı sıkı saracak annesini, sıkı sıkı saracak, çocukluğunu bırakmayacak ve belki hiç büyümeyecek... kuşkusuz. uçurtması olsun ama doya doya, uçurtsun, bir elinde sarelle ve ekmek, peşinde annesi ve tekrar gökyüzüne bakış. seyri çimenliği ve hayat...

bir daha olmayacakmış, ne gam. çok da umrumda. her zerrem, yine o günde ve zaman işlemedi. işleyen sadece unutmak. hatırlayana kadar da unutacak.