4 Ağustos 2011 Perşembe

yabancılaşmak

bazen böyle insan, susar ve zamanı izler... habersiz, sözsüz, sessiz, geçip gider herşey, sadece vicdanında garip izler; yalnız sen, yalnız sana geçmişten seslenen kendin:

-herşey ne içindi ve ve sen nesin şimdi?

diyen... o kadar sıkılmak ki, kendinden koparıp ipleri başka limanlara demir almak; sonra bakınca yokluğuna inandıklarının; bir metafizik olmak sadece; inanılmayınca yok olmak; inanca muhtaç. gerçeklik dediğin şey ne, hayıf hayıf yokluğun, her şey yalan. susunca düzelmiyor işte hiç bir şey...

içimde ne yeşil çayırlar, şimdi boş ve sarı otlar bürümüş, bir çocuğun mezarı; itirafı bile çok güç, fısıltı ile söylesen ağır, söylenmese içinde büyür; habis bir ur. şimdi ne yapayım, yatmak dinlendirmez; gündüzü uykusuz; hayalleri kırık çatlak; kalan sadece utanç...

topla beni masumiyetin tarlasından. muhtemeldir mezarımdan çıkar bir şeyler, etim tatlıdır, leylak moru veya sümbül mavisi, yoksa benden görünen, güneşsiz dümdüz mavi; bulutsuz. yakala nefesimi. rüzgar içinde, kimsesiz, kalabalığı içinden başka nefeslerin, keşfi için çaba şart ama mükafatı az. kurtarılmak zorunda bağlarım hayatla, olmadı seni bağlasın temiz sevgilerime, kimseden kısmetsiz tensiz sevgililerime.

...ama suskunum işte. edilgen sükunetim, peygamberi sen, bir havari yalnızlığı içim ve için; ben karanlığı çünkü ben olmadığım için.

Hiç yorum yok: