2 Temmuz 2011 Cumartesi

diril!


biran önce çıkmak lazım. yıkılmak veya yeni kuruluyormuşsun-ne fark eder... mutsuzluklarını, mutluluk süsleyip güzel göstermek çabası yorduysa... bir sıcak su içmek lazım-sek. koşacak, gidecek yerler aramalı ama yorulmuşsun; inadına...

koşmak mı dedim... evet dedim. koşmak. özgürlük kaybedilince anlaşılmıyor, esaret, adım adım yürüyor suyuna, zehir veriyor hayatına. kaybedince de, özgür düşüncen tutsak düşüyor, o zaman kanıyor kelepçeler, alışmadık bilekte durmuyor-kansızsın.

kanamak mı dedim... evet dedim. ben şarabı sevmem. sirke lazım olur salataya, bak onu severim. dedem sever ve beni o alıştırdı. mutluluk, dededen mi kalmalı yada öyleyse kız gibi bir anadol, evin önünde mi yatmalı?...

yatmak mı dedim. evet dedim. gecelik giymiyor artık, takım elbiseli düşlerim. kandırdı beni, günler, gece dediğin uykunun yurtluğu ve ben gecelerimi paylaşmaya çabalarken, uykusuzluk muhasarasındayım-nöbetçi öğrenci çağırsa kendi keşke beni. oysa uyku perisi, zaten beni dışarı attı.

atmak mı dedim. evet dedim. attarken, kollarım yoruldu. çok ağırdı, sorumluluk, ama manasızmış çocuk balonuna bağlı sepette yükselirim diye yanıma aldığım ağırlar ve ne kadar körüm bu gerçeğe, hadi sustum da, aklıma bu
kadar sağırmışım ve ikisi de bende; meğer suçlu bir kodes bende; ikisini de uzun zamandır ağırlarmış. yüzülmüyor, boğulmuş biri için can y
eleği ölmek.

ölmek mi dedim. ölmek dedim evet. masumiyet öldü. masumca gömelim. sonra yola koyulmalı. yol akar ve ölürsem yol kenarı mezarım, mezar manzaralı yol veya yol manzaralı yol-farketmiyor;
henüz.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ölen masumiyeti kalbimizdeki sevgi ve umutla bir gün silip yarınlara daha da anlamı taşıyabilmek ümidiyle...