25 Haziran 2011 Cumartesi

bu şehri seviyorum. sokaklarında yüzüp, derelerine sürüp saçlarımı biraz daha kuruyorum. bozuk bir klavye şimdi sevmek, ne yazsa anlaşılmıyor, sarhoş bir yazar belki bu perspektiften, aynı deyip farklı anlaşılmak istiyor; ama anlatmak değil anlaşılmak asıl mesele olan; işbu yüzden dilinde çok konuşanın bir mesela-kelamlarım, hiç anlatmayıp elini tuttuğum bir yabancı anlıyor zıttına her şeyin. kaçıyorum, sevilmek dediğinden, seviyorsan zaten seviliyorsun, ucuz bandıralı kuru laf gemisi; bütün aşklar; ayrılıktan korkarak düzülmüş dize silsilesi; oysa sevmek temiz yani arı, çiçeği kirletilmiyor alınan; ama ben beni sevmeyene alınmıyorum, çünkü severek evriliyor içimdeki kraliçe bencil.

dedim ya.. bu şehri seviyorum. bir başkaldırış değil. sonradan alışmak gibi. dikey; çubuk kraker- tuzlu-uzun vadede doyuruyor. yeşili-tonu... sevmiyordum yalan değil ya. yanımda beğendirmeye çalıştığım biri olsa, güzeldi-güzel beğenmeyi bilmeden beğeniyorum ve bu, bu bakımdan güzel. kızıyor muyum hayır, nöbete diktim şüpheleri, ayaklarını silip girebilirler ve boş bir küme ihtimal çemberinden görünen; mümkün değil girebilmeleri-her şüphe katil, her şüpheli maktul; bunu başta kabullenmeli... soğuk namlusu, sıcak günde ölsen; soğuk bir ceset ve çürürken netameli bir sıcak nefes son kanaat. ölürken mi anlaşılıyor, öldün ama bilincin dupduru-bunu sorsan cevabın ölü; susmak şimdi en doğrusu..

ve sustum bak yine. tıp.

Hiç yorum yok: