bir sabah kahvaltılı gittim sana
hiç göremediğim birine bir randevu,
kör zamanların ödüncü o andı; saat,
görünür kılmak...
hayat çalmak ne demek biliyor musun?
-ben söyleyeyim:
istemeden kaçırmak ömrünü, ekmek arası...
ve ben feragate geçiriyordum kırmızılarımı
sana sunacaktım;
elin olacaktım bir sevdiğini tutabildiğin;
sıcak; dolaşacaktım sende;
sen olarak.
ne kadar sevmekti:
tarih öncesiydi bende görmediğime aşık olmak...
bir televizyon yıldızı mesela
ona senaryo yazıp
onu yazmak yine kurgunun bir parçası gibi
sanki yapboz parçası imiş gibi;
bencilce.
bir şey diyeyim mi;
sevmek bencilliktir;
ölmeye karşı hayata tutunmaktır; seni tutup
senden yana kalıp yavaş yaşarken
akarken ömürden damlalar;
yine kırmızı;
gül kurusu.
heyecanlanıyordum.
işe gitmemiştim
sivildim.
iyi hissediyordum
tanımadığım ama sevdiğim;
karşılıksızım olacaktı; tanıştığım.
şimdiden kanım ısınmıştı.
dile kolay,
bende artık, kıraç, bu kalpteydin
söylemesi kolay; olması sanırsam garip
herşey konuşulunca sanki, tatsız.
ama yaşanmalı işte;
yaşamalı; es geçmeden
bir dakika bile, kazık; ağlamaya atılmış...
ağlansa bile ardından.
kan yağsa gökyüzünden
su pıhtılaştırmak saydam sevdalarda
ve insan oluyor selin götürmediği
yaşayan ne varsa ona el sürüp
bir anı kalması...
sonra buluşacağımız yere vardım
sana verileceklerim vardı:
kırmızı.
gelememiştin, ah kötü talih!...
ismini biliyordum dünden;
ne güzel isim Hülya
ve manidar şimdiye.
olsun, ben seviyordum.
sevilmeye aday sevmek.
ellerim ellerine kırmızı değecekti;
hani aşkın rengi
hani kiremit; yağarken zaman masalı
uyanmadan, okşayıp uyutacaktım seni...
bir kız oturdu yanı başıma;
sıcaktı elleri; kollarıma dokundu sonra
böyle düşünmemiştim ben sevmeyi;
hani neyin olursa olsun; bir 3. tekil şahıs;
hiç bir aracısız sevmek bendeki
ruhban sınıfı tümden okuldan uzaklaştırılmıştı;
oysa tanrı eli değiyordu sevmeye
ondan bir parçaydık biz
ve ben parçalıyordum bir canı
sevmeye ödünç; kiralanıyordu;
bir yabancı ve kanımın ısındığı dün bir yabancı;
sana...
sonra bir telefon geldi.
meğer sana hiç ulaşmayacakmış kırmızılarım.
gitmişsin bile
başka birilerinden hiçliğe;
benim değil;
artık sadece belki kendinin...
al al oldum, çöktüm yabancıların yanına
dibine düştü göz yaşlarım,
kırmızılarım sahipsiz:
akacak kanım damarlarımda ipotekli
bana yaramaz; çilli, haylaz:
-ben ne yapaydım onları:
ve bağışladım sensiz artık bu dünyanın bir muhtacına...
ve keşke gitmeseydin,
bir aslanın kanı sende dolaşsaydı;
ölür müydün?
El cevap:
-öldün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder