19 Aralık 2010 Pazar

3

ve ben kenarda, senin dolmanı bekliyordum. sessiz kaldım, hareketsiz, oysa hiç ilgisiz değildim sana. dokunamadım, dokunmadım, izliyordum; yoksa elim değerdi-kirlenirdi suyun. benim içinde olduğum birşeyin peşinde değildim, ben olsam içinde yalnızlığımdan bulaşırdı, zaten sıkılmıştım; taşmana sabrettim yeter ki beni bul, yoksa sen de kaybolurdun ve belki beni beklerdin.

istemedim işte. şimdisiz bir adamdım, adamım, şimdim yok, sadece gelecek, biraz umut, biraz boşveriş, fazlasıyla unutkanlık... ne varsa altında bu ayrıklığımızın, sorumluluklarının kesişiminde ben varım; yapılmayanlarımla ben buna fazlasıyla karıştım; benim tek sanık.

üzülecek de benim, üzecek de benim; üzeceğim yine, tek benim üstelik... sana anlatsam içimi, inanmazsın, çünkü ilk başta sen kendine inanmıyorsun ve ben olmayan bir cennet için cehennemde seve seve kavruluyorum, sen ise cennetken kendini cehennem sayıyorsun; ikili bir cehennem ve tek başına işlevsiz iki parçayız; iki bile değil belki sayısız ama 1 bir sayı.

çözümsüz değil. biraz gayret ve sen. her şey biraz daha yeşil altlı ve üstü mavi. bahar, içimde kıştan sakladığım, biraz da ağlarsan yeşerecek zaten. mantar mantar büyüyecek ne varsa, güneşli-senli hülyalar hakeza. gel demiyorum ama git; bana git, kendinden...

yetmiyor mu?... yetmesin, peki. bana da yetmiyor zaten. iki yetmeyen'den, 1 fazla yapacağız, matematiğimiz zaten cılız, tümden çökerteceğiz gerçekleri. gerçek?.. hangi gerçek?... kaçıncısı? mavili olan mı, gri mi yada mat olan?... birini seçeceksin, ben de yanında olacağım. reşit değil içimde henüz sevdalar, sen sev diyeceksin, seveceğim, yürü-koşacağım, ama umut vereceksin harcadıklarımın yerine, yoksa 1+1 nasıl 3 etsin?... etmeli.

Hiç yorum yok: