8 Haziran 2010 Salı

İstemek

ne güzel bir şey değil mi-kendiliğinden, hiç bir şeye ihtiyaç duymuyor, burdan heryere, herden hiçbir yere... bir de sınırı yok meretin, bitmedikçe daha da artıyor.

ıslak bir sevgili gibi, şehvetine kanıp koynuna dalıyorsunuz, zaman öyle güzel geçiyor ki, ama bir zaman sonra siz tükendiğinizi hissetseniz de bu azgın sevgilinin kıvrımları arasında kaybolmaya başlıyorsunuz.

dur yok durak yok, asimile oluyorsunuz, sanki siz değil de o sizi koynuna almış gibi. kaçılmıyor sonra, kaçtıkça kuyruk gibi cilveli takip ediyor sizi, kaçtıkça yorulmaya laf geçmiyor, nefes nefese ama kaçılan yine yanınızda.

kendini kandırmak gibi yalan, sahte, ama özenilen birşey. bir de künye gibi, kaybolsanız şu 7 milyara merdiven dayamış kalabalık kimsesizlikte, sizi sahiplenecek ilk'iniz, en vefasız ama vazgeçmeyen arkadaşınız.

aldatıyor öte yandan, kanlı göz yaşı bırakıyor ardı sıra, küsüyorsunuz onun yüzünden onla bir olan her organınıza, ama o geliyor bir yudum daha sizden alıyor, kendine katıyor bir barbar ordu gibi, kendinizden oluyorsunuz.

ondan habersiz yenilik olmuyor adeta, her yenide parmağı var. barış yapılmıyor, yaptığınız sandığınız şey barış değil yeni çatışmaların eşiği, basıp gidilmesi mecburi üstüne üstüne.

vazgeçemeyiş örneğin, ondan bağımsız atılan adım yerinde saymak, yerinde saymak bir adım geri gibi ancak-bağımsızlık mümkün değil, bağlantısızlık kayıp olmak, kurtuluş kilitli şafak...

istemeden de yazılmazdı mesela bu yazı:/

Hiç yorum yok: