Her neyse, saat 14-15 gibi burdan çıktık, sonrasında, yavaş bir seyirlen arabayı kullandı peder. İznik sapağından sonraki bir benzinlikte sigara içmek bahanesi ile durduk ve bana devretti direksiyonu. Aman yavaş git, vites düşür uyarılarının az olduğu ama devam ettiği bir buluşmaydı bu seferki, olmaması zaten kaçınılmaz idi. Babana yaranamazsın zaten onu geçtim, bizim pederin de eğitici olarak tam anlamıyla hiçliği de söz konusu olunca, bu seferki performansı Şam'da kayısı idi. Pederin cin fikirliği, benim de her halta atlama hastalığım yüzünden, Topçular'dan karşıya vapurla geçiş ücretini İzmit körfezini karadan dolaşıp yolu uzatma yolunu seçtik. Yol uzadıkça uzadı haliyle, hem trafiğin yoğunluğu, hem de İzmit'ten sonraki parkurun çalışmalı ve çoğu yerden tek şeritli devamı bizi zora soktu. 18.30 gibi varabildik oraya nerdeyse. Şimdi hesapta arkadaşa söz de verdik, bir yandan da düğünde de görünmeliyiz, yine ince bir çizgide yürüyor buldum kendimi. Hassas dengelerin arasında geçen yavaş bir yürüyüş gibi hayat ve akrobat olarak bunu başarman hayatta kalman demek zaten, benzetmek bir numara büyük tanım bu perspektiften. Derken Gebze'ye varıp telefon ile, aslında gitmemiz gereken yerin Eskihisar olduğunu öğrenince zaten geç kalmış ve daha da kalacak biri olarak iyice kızardım. Aşağa, arabalı vapurun kalktığı yere indik, dağın ortalarında kurulu Gebze'den, E-5'i kesip geçerek. Orada, bir oteldeki düğünün ortasına atladık, daha başlamamıştı ve resepsiyondan bir kart ile açtığım odada üstünü değişen valideye nezaret halinde iken, tel ile arkadaşa ulaşıyordum, ha geliyorum gidiyorum derken bana yer tarifi verdi. Neyse sonra ordan kurtuldum kaçtım, minibüs ile vardığım Gebze'de buluşup gezdik bir sıra, hakeza bir bayan olarak arkadaş, orayı geceleyin pek tekin bir yer olarak tanımladığından belki ilk defa gece gece geziyordu. Sonra götürdüğü bir yere oturup benim aç olan karnımı ve onun tatlı ihtiyacını giderdik bol çay ile. Hayat propagandası yaptım, bu yeni uçuşa geçmiş ürkek kanatlı kuşa, dayanmak lazımdı ve artık daha kuvvetli olmalıydı ve ona inanmalıydı. Her seferki gibi bir karşılığı olmadığını sadece, onu mutlu etmek üzerine kurulu bir tesadüf olduğunu anlatıp onu rahatladım sonra buluşmamızın. Kadınlar güven kazandıklarında bir erkeğin en büyük silahı olurlardı ama benim silah ile işim yoktu sadece kazanmak ve asıl kazandırmakta idi gönül harcım. Neyse, gelirken son minibüsün 23'te olduğunu öğrenmiştim ama oturduğumuz ve partnerimi gece vakti bırakacağım evinden, bineceğim durağı bulmak sorun olurdu. Ona bir daha anlattırıp ve bizzat uygulattırıp, onu eve bıraktım. Eve davet etti etmesine de, ben biran önce demin gördüğüm ince sazlı o otel düğününe icabet etmek istiyordum, hem zaten evinde ev arkadaşının misafirleri vardı, misafir misafiri istemezdi, ben yoluma gitmeliydim daha geç olmadan. Onla kapıda vedalaşıp, telefon ile başka bir arkadaşın gecesine dahil olup, durağa kadar yürüdüm başarı ile. Durakta beklemeye koyuldum sonra ve yanıma bir yoldaş buldum o sıra, tatlı dilim sağolsun, onla kaynatırken araba geldi. Çocuk çok yakın bulmuş olmalı, bir yandan da yabancılığımı biliyordu, benim araba paramı da verdi, karşı çıkmaya kalktım ama ben de yapsam bu jesti susup oturmalıydı misafirim diye düşünüp seve seve oturdum bir koltuğa, bir kart verdim ben de, Bursa'ya gelince bir adresi olsun hesabı. O yolda ayrıldı minibüsten, vedalaştık, sonra ben oteldeydim, demin yarım kalan dahil olduğum konuşmaya devam ediyordum telefonda. Yağmur çiseliyordu ben ise başka bir bayanı hasta yatağında memnun etmenin uğraşında, ayak üstü 3 geyik avında ama farklı bir nefes ile hayatının tozunu alıyordum kendimce ve hafifçe. Derken peder çıktı bunca çevirmenin yapıldığı kapıya, hadi oğlum seni bekliyoruz der gibi. Ben de kısa kestim, Aydınlı olduğum sanılsa da oralı bir hava koydum, kapayıp içeri daldım, elleri öpüp, yarım elma gönül alma deyip, voltayı ailecek aldık oradan. Uzun bir yolculuk olacaktı ama uyanık kalmalıydım, babaya maalesef güvenemiyordum, arabayı kullanmazdım yukardaki sebeplerden ve gereksizdi elbet ama uyutmamalıydım Pederi. Neyse İzmit'e kadar yağmurlu ve hafif ama yoğun bir trafik ve tabi denizin ışıl ışıl ve gitme der tavırları vardı oturduğum tarafındaki camında arabanın. Ama ben yolda olmalıydım, zaten geceleyin albenisi bol olan bu manzaradan bir gönül bırakıp kaçmalıydım en çok, o gönül bana Bursa'da lazımdı ve laciverti ithal de olsa, benim olmalıydı işte.
O safhayı atlattıktan sonra, telefonun birdan tanımadık bir numaranın çalması ile irkildim. Tanımadıktı ve pederin cep telefonun ta perşembeden memlekette kalması ve düğün yerinin dolayısıyla benim alodan yapılmasından ötürü kendimi tanıtarak açtım hani arayan düğün sahiplerindendir diye. O da ben de x'im dedi, ben y(yazar görüştüğü ve evine sağsalim bıraktığı arkadaşı için bu adı uygun bulmuş ve kullanacaktır)'nin erkek arkadaşıyım dedi. Teli kapalı ona ulaşamadım dedi ben de hala aynı naifliğim ile he sağ salim evde falan dedim. Sonra birden bıçkınlaşıp, onu nerden tanıyorsun'a götürdü birden zoraki olan muhabbeti. Ben de o sıra şöför mahalinin yanındayım arabada anne ve baba var ama kızdım birden, sen kimsin peki diye çıkıştım. Ben onun kocası olacağım falan geveledi, benim şalter iyice attı, bir yandan da o ortama uygun konuşmalıyım tabi, kardeşim böyle mi dalınır muhabbete diyorum. Bu karşımdaki sonra peki genç bekar bir bayan geceleyin senle ne iş demeye getirdi tümden kızdım, ben onu sen tanımazken tanıyordum diye oturttum lafı ve gevelemeye devam etti. Bir yandan şaşkınlık var ulan bu nerden benim aloyu buldu ve nerden tanıyor beni diye, bir yandan da ateşlenen peder kimmiş lan o diye celleniyordu. Allah'ım ben nerdeyim diye isyan bayrakları var serde ve dumanlar çıkıyordu o sıra efil efil, küfür edeceğim olmayacak, bir yandan da aralarındaki ilişki beni ilgilendirmese de, sorumsuzca yırtıp atamazdım, ama bana hakaret vardı ortada ama ben şu an hiç müsait değildim, kapattım daha müsait olunca konuşuruz diye... Ardından kabir azabının kalanı başlıyordu, sorgulanıyordum, o kız kim, bu eleman kim, neden böyle yapıyorsun, ne işin var onla, dikkat et oğlum, nasihatları gırla, bir yandan da pişmanlık hat safhada, ama arkadaşı suçlayan anne baba laflarına da susarak yanıtlayabiliyordum ancak, ne yapacağımı bilemedim iş bomb.ktu. Keşke susaydım, he he diyip geçiştireydim ama erkeklik hep kurulu bir yaydı adeta, boşalmak için yer arıyordu, demek ki, susamadım. Olan olmuştu işte, lafı değiştirsem de yüzüm o karanlıkta bile kıpkırmızı; bir şey diyemiyordum, lafları dolandırıyordum sadece, geçiştirme amacı ile. Babam en son, oğlum kim vurduya gidersin boşver bu işleri diyordu iyice gururuma dokunuyordu ve günahsızdım üstelik, bir dalgam yoktu ama her türlü yargılanıyordum kırık bir aşık serzenişini sadece telefonda tutamayışımın sonucu ile. Kıpkırmızı bir gece oldu o güzellikler üstüne.
Hep böyle oluyordu benim mukadderat, yapmadan hep kurşuna diziliyordum, bu sefer de adeta halk mahkemesine çıkmıştım, nedir bu halimin sonu diye soruyorum şimdi. Hakikaten tavşan b.ku gibiyim yahu, bir şey yapsam tamam da, yapmadan suçlanıyorum ve utanç kalıyor bana, kokup bulaşacağım, ya sabır...
Neyse, geceyi evde bulduk an itibariyle herkes uykuda ben sıcak sıcak yazıyorum, ama sakinledim şükür. Hakeza, y beni aradı, evdeki aç kalan düğün mağdurlarını doyurmak için gittiğim dürümcü ziyareti sırasında konuştuk. O'na da yükleyemediğim teskin edici hallerimi ihtiva eden suç reseptörlerim ortada kalakaldı ve ben hatalı kaldım sonunda, sağlık olsun. Aha çözdüm ama sonunda:
Ben suçluyum.

Ek Bilgi: Yazar, bir kez de yıllar süren bir aldatmış ön kabulü ile yaşayıp, sevgili tarafından şoke edilmiş bir kuyruk acılı'dır aslen. Keşke yapsaydım diye içinden geçirir durur şunca yıldır, haksız yere suçlanmak en nefret ettiği şey ve bu onun taşıyamadığı bir yük öylece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder