1 Ekim 2009 Perşembe

İki can var içimde

bir kayık daha batarken bu denizde,
ben sessiz, izlerim; ben en derinde.
ve batar ayak umutları da alır götürür.
tuzlu ağlar gözlerim, olmadı balık kadar.

Herşey bir yana nefes alınıyor da, küsmek için biraz daha bekliyorum hayata. Sonunda gümbürtüsü gelirken, beni bekleyen dev ordunun; savaşmaya gönülsüz ilerliyorum cephede ve bu apaçık yenilgiye batan bir şarkının nağmeleri ve yenilirken ağızdan çıkıyor istemsiz... Ne bir sevgili, ne bir dost-tek başına kalmışlığın mahsunluğu ama tek başına yenilmişliğin de kabul edilebilirliği belki, ağzımdaki sabırda... Otomatiğe bağlanmış hayatları, 0 noktasında miğfer dibi gidip gelen fikirleri, çabuk sevinen, çabuk üzülen; alalade bir toplum bireylerinden biri yazıyor, bu satırları.

Mahmur mahmur oturuyorum, küçük evim, küçük hayatım yanımda. Çıkılmaz, gidilmez bir hayat bazen benimkisi. Memnuniyetsizlik duyduğum günlerdeyim, anlaşılacağı üzere. Şükür arsızı da oluyorum, ne ekmek ne su derdi var aklımda, ne de para-o da az buçuk, ama sanırsam hayatıma birşeyler katmak ihtiyacı ile dönüyor bu otobüsün tekerleri, artık. Mecburiyetten yapmayı da sevmiyorum hiç bir şeyi, turuncu bir devrim yapmak lazım hayatımda. Yaparım bilirsin, pek sayın blog.

bir eli kırık pinokyo, resmi bir yalan,
yoksulluğu işlevsiz, zenginliğe mecbur.
ama kaçamaz sıkıntıdan, yolları kapalı.
bir iskambil cilvesi mutluluğu,
şanslı bir mendebur soluğu ciğerine takılı.
şimendifer düdüğü gibi ağlamaları, doğarken,
selası bir fren sesi adeta, marifeti tabutta saklı.
yok oluşa başlamış hayat, doğumdan beri.
bu bir sır değil, sadece unutulmak istenen...



-Ellerine de çökebilirim ey sevgili. Can da verebilirim, hatta can de-onu da verebilirim, hem bonkörüm hem müsrif; benimkisi bilimsel bir delilik. Bilakis akıllı olduğuma da ihtimal var, tarih böyle delilere akıllı diye örnek verdirmiş bizlere, ben ise o örnekler ile tarihten silinme çabasındayım: Bunlar kayıp hazinenin haritalarının parçaları.

Hiç yorum yok: