12 Haziran 2009 Cuma

Susuzluk

Bugün spora gidene kadar herşey normaldi. Aslına bakarsınız, içimde barındırdığım şeytan beni spordan alıkoymak için her zamanki gibi kulis yapıyordu beynimde, yarın gidersin diye. Yahu arkadaş aynı teraneyi dün de yedik, kitap okuduk spor yerine ve uyku bastırmasıyla ve biraz da kendi zorumla uyudum, ama bugün artık papazın pilav yiyesi yoktu. Hani laf var ve ben yüzde yüz inanmasam ve milli eğitimle benliğime kazınmış kemalist kırmızı çizgilerin tesiri olsa da, hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır diye, biraz ona geldi bugün şeytana yaptığım kontraatak. Uykum da yoktu, ikame olarak evde yapılacak hiçbir halt da yoktu ayrıca. O bakımdan inadımla kendimi yola verdim. Her neyse, soyunma odasında üstümü değiştirdim ve koşu bandıyla başladım. Her zamanki tarife ile koştum ama acayip terledim. Normalden fazlasıydı. Ama aklıma gelen, ortamın yeterince havalandırılmaması nedeniyle oluşan su buharının yüzümde ve kollarımda yoğuşmasıydı, her zamanki performansın her zamanki sonuçlar vermesi gerekirdi aksi takdirde. Ama diğer aktivitelerde çok yorulduğumu hissettim. Ter de cabasıyla birlikte aktı gitti vücuttan. İşim bitip eve gelince, içimdeki susuzluğu bir türlü gideremedi. Toplamda, 1 kg'ye yakın kiraz, yarım litreden fazla su, 1 adet küçük şişe sade gazoz ve bir miktar dondurma sırasıyla mideme inmiş, ama neticesi karışıklığa doğru gitmiştir. Bu susuzluğumu şuan için unutturdu ama biraz sonra uyumam ile sabah kalktığımdaki neticeyle iş ortaya çıkacak.

Yarın evi temizlemeliyim, traş olmalıyım felan felan. Hayır buraya şundan yazıyorum, yarın es kaza göz gezdirirsem beni ateşlesin ve bir işi bari zamanında yapayım. Evin hali darma duman, ütü ve temizlik beni beklerken, saçlarımın gidişatı anglasakson olmasa da süryani kilisesi cemaatinde sıyrılmam emarelerini veriyor, sıcakta bedava ekmek ve şarap için de olsa çekilmez arkadaşım. Hem nedir, her Türk asker doğar*, o bakımdan saçları asker traşı yaptırıp, özümüze dönmeli, titreyip kendimize gelmeliyiz, ötüken yolu derim gerisini sen anla blog. Geyiklerde ışıksızım, bir bakıma; sen de ses etme Allah aşkına.

Not: Askerdeyken her söylettiklerinde çevremle paylaştığım gerzek bir laftı bu. Sanki her Yunanlı da ev hanımı doğarmış gibi yada her Türk'ün içersinde aynı sıralardan geçip, beni askere sadece yollama zahmetine bile katlanmayan saygıdeğer bağyan vatandaşlarım bulunmamaktadır, yoksa askerlik görevimin 26. gününde değil de, ilk gününden itibaren bir dişiyi görmek isteridi şu deli gönül. Hoş; 26. günümde, revire giden ve muhtemelen rütbeli eşlerinden biri olan bağyanı esas duruşta görünce hissettiklerimin açıklaması sanırsam yoktur. Çünkü o duyguların, kelimelerle ifadesine girişmek burda sözcük dağarcığımın yetersizliğinden rezil olmasına neden olabilir pekala. Neyse, sonuç olarak, ne böyle saftirik mottolar olsun gayrı ağzımızda, ne de böyle dişiden ayrı bir hayat nasip olsun bize, diye diler şu deli gönül; yoksa ben de bizzat safkan olmasam da, köken itibariyle ve de T.C.'ye vatandaşlık bağıyla bağlı olmam durumumdan Türk(1982 anayasası 66. maddesi) olarak doğdum, büyüdüm, yaşıyorum. Gereksiz taramalara girilmesin.

Hiç yorum yok: