
En kötüsü de, bunların farkında olup da her zaman bu sanrılarla yaşayıp, keşfedince; değişmeye çalışıp ama değişemeyip, çarşafa dolanmak. Eskiden intiharı bile düşündüğüm hatta bir opsiyon gibi tuttuğum çağlarım bile oldu, olmuştur, ama hala daha bu huyumdan vazgeçemiyorum. Tek çocukluk psikolojisinden sıyrılmaya yelteniyorum, ama uğraşan tek çocuk olan bir ego şişkini olunca sükut-u hayalleri giyiniyoruz efendim, teşekkür ederiz.
Ortaokuldaydım. Yeni yeni cinsel kimliklerin olgunlaştığı çağlar. Hem dersler ağır, haftada bilmem kaç saat ingilizce ders görüyoruz, bir yandan da o ingilizceyle matematik ve fen bilimleri branşlarına dalıyoruz, çbür yandan da gelişen büyüyen bir vücut var. Bir de sanırsam, ben belki biraz daha geç ergenleştim, ama tabi bu bünyeye ben ne zaman büyüyeceğim baskısı ile geri dönüyordu, hem içine kapanık olmaya yüz tutmuş bir tombalak bir velet hem de carcar konuşan her b.ka kulp takan bir fırlama idim. Tamam kabul herkes o sıra zor dönemlerdeydi, ama benim karmaşıklığım ordan kaynaklandığı fikri bana nedense hep mantıklı gelmiştir. Her neyse, bir gün sınıfta kızlardan yırtık olanları sınıfın en yakışıklı erkeği diye bir defterden kopartılmış kağıda anket türü bir şeyler yapıyorlardı. E tabi ben ilkokuldayken, okulun en popüleri idim yada öyle hatırlıyorum halen, göz ucuyla aslında bakmaya çalışmadan, acaba kaçıncı sıradayım diye dikizliyordum. Her neyse açıklarlarken içimden bari ilk sırada olmasam diye tevazu örnekleri veriyorum kendime, ama ohannesburg'a gidişe tek yön bilette benim adım bilem yoktu. Her neyse, garip hissetmiştim. Bir de birinci seçilen arkadaş, aramızdan en gelişkinimizdi, hatta beden eğitim dersleri için girdiğimiz soyunma odasında bazı muzur arkadaşlar bunun kilodu sıyırmışlardı. Bu iğrenç şaka sonucu hepimize gülünecek komik bir olay çıkmıştı, hakeza arkadaş jiletin bulunduğundan habersizdi... Tamam da, benim o sıralar durumum henüz imara açılmış bir durumdan öteye gitmiyordu. Ulen bu ne yau diye sinir olmuştum hatırladığım kadarıyla. Sonraları anladık ki, pek de mattah bir halt değilmiş, keşke hep öyle kalsaydı. Kıl tüy potansiyelinin azlığı benim için hep bir avantaj olmuştur da, bu da yeni gereksizliklerde çığır açsın, ben geliyorum; beklesin eccik.
Millet kızlarla takılırdı ben de topalak halimi atmaya çalışan bir durumdaydım heyhat. Sevimli bir çocuk yüzünün ötesine gitmeyen çekicilik potansiyeli de, maalesef kız arkadaşlarımızın ilgisine mazhar olamıyordu, o sıralar kendilerinden büyük erkeklere meylediyorlardı. Ben de hem askeri lise sınavına gireceğim diye hem de artık büyümenin vaktinin geldiğini düşünerekten spora başlamış ve o eski sevimli halimden sıyrılarak delikanlı haline gelmiştim hiç unutmam. İlk kız arkadaşım da o sıralar olmuştu, bu da böyle bir anımdır, der kapatırım blog, domates'e doğru gidiyor surat affet.
Kendini keşfetmek, her halde en büyük keşif insan için. Çözüm yada kilitlenmek hep bu keşfin sonraki sürecin işleyişine de bağlı. Hayatı umursamadan, ama boşlamadan yaşamalı. İnce uzun bir ip belki hayat, elimize verdikleri denge sopasına tutunarak, ne sağa ne sola kaymadan gidebildiği kadar gitmeli. En azından ben bu tiynetteyim, ve o tombalak suratlı, ulen ben ne zaman büyüyeceğim diye kendine çekişen çocuğun bunca yıllık artığının kafası buna basıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder