24 Mayıs 2009 Pazar

Bağlantısız

Yazarken kana düşen bir harf gibi gözlerin, eksiği sadece cümlede duyuluyor es geçiliyor. Ama ben geçemiyorum, geçmeye mecalim yok ve halen itiraf ile, gözlerinde yaşıyorum. Tek bildiğim açlığımın bir yırtıcılıktan ziyade, şevkat içerikli olması ve sevmeye mana arayıp bulur tiynetteyim.

Ama ellerim gülüm, ellerim kirli. Hem de çok. Tenin saflığı, bozulmadıysa, ki ben hala inanıyorum muhaza ettiğine; ellerimden ençok isten nasibini almış yeni yıkalı beyaz bir çarşaf izi alır. Sevmeye çok diş bilerken ben, tenimde aç yırtıcılarla koşturdum durmadan, erkekliğimi insafsızca sattım başka ellerde, hem de sıkılmadan, seni beklemeden... Nedenini bilemediğim, şehvevi bir sihir kaçırmış gibi ellerini şimdi benden, içki masasından yukarılara süzülen sigara ifrazatı gibi tenin, masumiyetin.

Çok şu şüpheye yenilirim içimde; acaba en güzel günün kahvaltısında yenen peynir ekmek zeytin üçlüsü ile, her gün yenen aynı isimli üçlü, aynı mıdır, özel kılınmalıdır içeriği aynı ama manası farklı bu öğünün, diye. Sen de öylesin, koşamamak ve hüzne dolanmak ardından, yakalayacak gibi olup da tenezzülden uzak, pişmanlığa meyilli bir geri duruşuma sahip, herkesin ülkesi olmuş göğsümün asıl kraliçesi...

Bilsen ne çok isterdim, sadece sen olsaydın, sadece yalanlar birer oyun olsa ve yine kaybetmeye hazırım, yeter ki kendime söylediklerime yeniden yenildiklerimden olmasa... Ben anlatamazken haksızlığımı bu satırlara, nasıl dikerim seni yatağımın baş ucuna, nasıl kaçırırım yalnız gecenin bir dakikasının bile huzurunu, nasıl cürret ederim yalanlara, nasıl ve ne hakla sana tutulmuş sabır yeminlerinin yara alıp battığına olacak olan inançsızlığını incitebilirim?...

Şimdi gitmek bile yok öğünümde. Gelmeyen gidemez, kaçamaz bile, çünkü ben sabredemeyen bir korkak oldum hep, sana layık olmayı bırak; adının yanına koyamam hiçbir eylemimi, olmayan eylemsizliklerimi... Karanlık ehli düşlerime sıkı sarılıp, hala daha beni beklermişsin gibi hatırlamak, tek zaferim. Olmayacak ama olmasın varsın. Avuntu sadece kaybedenlerin değil, hiç kazanamayacak olanların da, severek yediği bir küf değil mi sanki...

P.S.: Cumartesi evde internet olmadan yazılmış, gece karanlığını güne çıkartan bir saat 3.00 yazısı'dır. Alaka gösterelim.

Hiç yorum yok: