18 Nisan 2009 Cumartesi

Kış güneşi

An itibariyle karnımı doyurdum ve huzurlarınızdayım pek sayın seyirciler. Ha peki ne mi oldu, efendim neler oldu neler, yok şaka yaptım herşey aynı yada ben bir bunalımdayım. Pek yeni bir havadis değilmiş gibi geliyor kulağıma; ama bugün kendimi elimde pazar torbaları ile yapayalnız sokaklarda yalpa-yalnız yürürken yakaladım, aklıma düştü haliyle. Ha bir de hayatım dolu dolu geçiyor, ama bu bana pek de beklediğim etkiyi yapmadı. Nedir derseniz, buyursunlar:

Perşembe günü iş çıkışı hem sıkkın hem de yaz saati ile bahardan gereksiz yaşama kredisi alan benliğimin itiş gücüyle, aklımda kaç gündür dönen spor salonu olayını gerçekleştirmek için soluğu yakınımdaki spor salonunda aldım soluğu. Her nasılsa, bu sefer cesaret edip içeri daldım ve bik bik sordum kafamdakileri. Konuştuğum arkadaşcanlısı hoca, insani bir yaklaşımla bana güven aşıladı. 3 aylık 200 TeLe günahı varmış. Kafama oturdu derken, sabık kankam Adnan'ın teli titreştirmesiyle irkildim. Kanka naber müsait misin derken, halı saha maçı var biraz takılalım senle dedi, eyvallahı çektim ve adama akşama yemek sonrası söz verip evde aldım soluğu. Efendim, yemekten 1 saat sonra müsait olurmuş bünye ben de bu arayı doldururum dedim. Evde buluştuk kankayla, ama muhabbet uzadı ve tabii internet vakti öldürdü. Saate baktım 22 sularında beni kurtar diye inliyor, ben de sokağa attım kendimi. Fakat ve ama param olmadığından, heykele bankaya kadar uzanıp bankamatiği ziyaret etmek farzdı. Sonrası eve dön ve eşortman kuşan derken, 23e varan saatle ordaydım. Ama spor salonu açık ve boştu ben de cayıp, Emirsultan'da yol aldım. Gece, Bursa ve yalnızlığım, cami ve mimarinin birleşimi bir eserde buluştuk. Eski Bursa'dan tabi yeni Bursa'ya gecenin içersinde bana bak diye el eden ışıklara hunhar ama keyifli bir bakış attım. O gece spor yapamamıştım ya o bakımdan çıkışta dik kaldırımları ile yamaca sardım bünyeyi. Bayağı yorucu parkuru Işıklar Askeri Lisesi'nin yamacında tamamladım. Nöbet tutan askerlere içten bir selamla, daha vakur bir manzara bakışı için kendimi elverişli bir noktadan, telefon ile fotoğraf çekme uğraşına verdim. Şehirlerin geceleyin dile gelmesi ve benim onlara kulak vermem, benim nezdimde keyifli bir uğraştır; o bakımdan keyfi cilalamış oldum. Neden sonra bayır aşağı sallanıp, Namazgah'tan Setbaşı'na indim. Ev beni bekliyordu.

Ertesi gün yani Cuma yani dün, ise gecikmiş planı gerçekleştirme ödevimiz vardı. Çarşamba Kat3 diye methini işittiğimiz gece hayatına nam salmış bir bara salacaktık bünyeleri, ancak benim sağ gözümün artık uykusuzluktan acıması bakımından yan çizmiştim, plan ertelenmiş olmuştu. Cuma günü sözleştik haliyle. Neslihan, ev arkadaşı, ben ve Musti ve Serdar, Emrah kardeşimizle birlikte, Ataevlerdeki kat3e fetih girişimine koyulacaktık. Ancak benim dün ertelediğim kişisel planım olan, spor salonu parlak gözlerle beni süzüyordu. Param hazırdı, giyindim ve ilk kale olarak orayı zaptetmeye koyuldum. İlk olarak bisiklet(12 dakika), daha sonra mekanik merdiven çalışması (12 dakika), adını tam bilemediğim ama adım atmaya yarayan ve arka bacak adelelerini çalıştıran bir makinada çalışma(12 dakika), kürek çalışmasını da 5 dakika yaparak yukarı kat parkurunu tamamladım. Aşağıya indik ve dambıl, ve bir kaç alet edevat ile eklem açma idmanımızı tamamlamış olmuştuk. Eve döndüm, yıkandım, para çektim ve araba sahibi ev arkadaşı olan kankaların evine intikal ettim. 3 kişi atladık sonrası arabaya ve kent meydanından 2 bayanı aldık ve kat3e vardık. Emrah gruba orda katıldı. Başta tedirginlik yaratan damsız almama sorunun olmadığını öğrendik ve rahatladık. İçeri giriş 15 Tele imiş demedik, daldık içeri. İlk içkiler yerli ve bedavaymış; hakkımızı kutsal içki olan vodka vişne ile harcadık. Nevizade deneyiminde başka bir arkadaşa üflediğim nasihatı içki bakımından, yine tecrübesiz olan Serdar'a da öğütledim, sevindirdik keratayı. Kaptan şöför Musti, kola istedi, ben ısmarlarım sen kuponunu bana ver dedim ve evlat edindim bir içkiyi daha... İçeri girerken komi kardeşin söylediği üzere bombe bir grup sahneye çıktı; DJ denen kafa şişirici gümbürtüleri bulup dinleten emektardan sonra. Beni bilen bilir, öyle gürültülü müzik mekanlarından bilhassa uzak dururum, muhabbete limon sıkar ve kimse kimseyi anlayamaz; bir müddet sonra herkes müzik ve çevreden bağımsız hülyalara dalar. Ben de tam bu DJ denen vatana millete hayırsız olduğunu sandığım ve atom mühendisi görünümlü arkadaşın performansı sırasında, bu tespitlerimin bir daha gerçek olacağından tırsıyordum. Sonra yanımızdan rapper benzeri bir parlak arkadaşın yanında mini fırfırlı etekli uzun topuklu Afrotürk bir bayan süzüldü içeri ve sahneyi devraldı. Güzel şarkılar ile kulaklarımızı doldurdu ve hatun sahnesine bendenizi hayran bıraktı. Bunlar bunlar olurken yine sabık kankam olay yerinde bitiverdi. Lan Adnan gene mi sen diycektim, baktım sırıtıyor, Neslihan da yanımızda bitti aynen, 3 kişi kaynaştık. Arkadaşının doğum günü varmış ve ordaymış onlar da. Sonra yanlarına gidip merhaba diyip geldim. Eğlence devam etti gitti. Akşamdan yorgun olduğumdan, 3 vodka vişnede kafayı buldum. Kınadı Neslihan ama olsun: Kınandık ey halkım unutma bizi derim bugüne geçerim:

Bugün de Gemlik'e gittim, bir askerdeki arkadaşımı ziyaret maksadıyla. Merinostan kalkan belediye otobüslerinden biriyle, sıcak ve bunaltıcı ama keyifli bir 45 dakikalık bir yolculuk ile Gemlik'e vardım. Ancak arkadaşın veteriner olması dolayısı ile onların farklı yerde farklı şekilde askerlerlik yapmaları durumunu getirdi. Şehrin dışında bir yerdeymiş. Asker ziyaretine giderken eli boş gidilmez deyi pastahane aradım etrafta ama bulamadım. Daldım Şok'a, tatlı bir kaç birşey aldım; amaç herkesle paylaşsın-sevaptır-kendimden biliyorum. Ordan başka bir arabaya atladım. Bu araba başka bir yere gidiyormuş ama 5 dakika yürürsün dediler, hemen atladık haliyle. Yol ayrımının birinde indirdi şöför ve 100 metre ileriden sola sap orda dedi. Yürüdüm 100 metrelik ama zamlanmış parkuru ve sola döndüm, yol tozlandı ve uzadı. Girişini görmediğim durumda yolda yürüdüm. Biraz sonra herhalde yanlış söyledi bana adam diye, demin sola döndüğüm asfalta yönledim, geri dönerek. Hani birine sorsacak durum da yok, incin top atıyordu, ister istemez asfalta sığınıyordu insan.... Tam döndüm, tozları yardırarak bir tır göründü karşıdan. Bana işaret etti, gidiyorsan bırakayım diye. Ben de adres sorayım bari diye durudrudum tırı. Nereye gideceğimi sordum, atla dedi şöför. Meğer yol tozluymuş ama doğru yolmuş, bu da her güçlükten tırsan benliğime kapak olsun'du. Biraz gittikten sonra, kapısında indirdi beni. Neyse içeri girdim, nöbetçilerin arasından. İçeride bekleyen asteğmenlere sordum, bugün atış talimleri varmış, yarın gelmeliymişim. Hay bin kunduz dedim içimden haliyle ama, paylaşılmıyor, adamın gerisi örtülü taraflarından kan alırlar... Elimdekileri bırakayım bari dedim, kan yerine isim verdim ben de. Çıkıyorum ki, karşıma askerleri çarşı izninden getirmiş minibüs ve tabii bir dolu sivil asker çıktı. Acıdım hallerine, ama bir yandan da iyi oldu zahmetsizce Gemlik'e geri dönecektim. Bu sefer minibüse mesken oldu yolumuz ve Gemlik'e döndüm. Biraz Kordon boyunu dolandım ve pis olan denize bakıp dinlendirdim bünyeyi. Çekim yaptım ve tabiy paylaşacağım az sonra sizlerle... 1 saat oyalanmadım belki atladım geri, Bursa arabasına. Nispeten daha zahmetsiz yolculukla, Kentmeydanı'ndaydım. Ordan yürüyerek uzunçarşı ordan da pazar-alışveriş ve eve uğradı yolum. Birşeyler yedim mecburen, maalesef açtım sabahtan beri çünkü... 1 saat bekleyip spor salonuna attım zayıflatacağım cüssemi...

An itibariyle evdeyim ve sanırsam burda yok olan günleri tamamladım. Sen bir günlük değilsin elbette ama, sayın blog, eski mutedil günlerime nazaran, hareketli günlerime de tanıklık et isterim. Tabii gören gözler de.

Hiç yorum yok: